Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

Tuba KARAASLAN

tuba2023

12.12.2023

Arkamızda bıraktığımız bir Öğretmenler Günü’nün ardından Türkiye’de öğretmen olmanın zorluklarını irdelemeye çalışacağım.Arkamızda bıraktığımız bir Öğretmenler Günü’nün ardından Türkiye’de öğretmen olmanın zorluklarını irdelemeye çalışacağım.Amerikalı motivasyon yazarı William Arthur Ward’ın “Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, gerçek öğretmen esin kaynağı olur” şeklindeki ifadesi ile öğretmenliğin nasıl bir uzmanlık mesleği olduğunu ortaya koymuştur.1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinde ise “öğretmenlik; devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” tanımlaması yer almaktadır.Hal böyle olunca da bir ülkenin gelişmesinde eğitimin payının büyüklüğü yadsınamaz.Eğitime yatırım yapan ülkelerin her açıdan geliştikleri herkesin malumudur.Unutulmamalıdır ki bilim adamını da, doktoru da, işçiyi de, memuru da, mimarı da, hatta siyasetçiyi de yetiştiren öğretmenden başkası değildir.Öğretmenler, öğrencilerini şekillendirirken aynı zamanda toplumu ve ülkeyi de şekillendirmiş olurlar.
Türkiye’de öğretmenliğin mesleki ve sosyal statüdeki kayıplarına bakacak olursak;Yıllara göre maaş artışının enflasyonun ve büyüme oranlarının altında kalması sebebiyle öğretmenlerin reel maaşları düşmekte ve ekonomik durumları giderek kötüleşmektedir.Yapılan araştırmalara göre, günümüzde öğretmenlerin ekonomik imkânları, bu mesleğin gerektirdiği yaşam standardını sağlayamamaktadır.Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 3 binin üzerinde öğretmenle yapılan bir çalışmada öğretmenlerin yarısından fazlasının aldıkları ücretten, sosyal ve kültürel ihtiyaçları için para ayıramadığını göstermektedir.
Merkezi sınavların yapılması ile öğrenciler ve velilerin beklentileri sınav “kazandıran eğitim” yönünde değişmiştir.Bu bağlamda öğretmenlerin çalışma ilişkilerindeki özerklikleri kısıtlanarak, öğretmen-öğrenci ilişkisi dönüşüme uğradığı gibi velilerin öğretmenler üzerindeki baskısı da artmaktadır.Ayrıca merkezi sınavların öğretmenler arası dayanışmadan ziyade rekabeti artırma gibi olumsuz etkileri de göz ardı edilmemelidir.Türkiye’deki öğretmenler ne yazıktır ki eğitim anlayışları farklılaşan devlet okulu öğretmenleri, özel okul öğretmenleri ve dershane öğretmenleri olmak üzere kategorize edilmektedir.Kamuda da öğretmenlerin hem sözleşmeli olarak çalıştırılmaya başlaması hem de ücretli öğretmenlik uygulaması, öğretmen emeğinin metalaşmasına katkıda bulunmaktadır.Özellikle ücretli öğretmenler okul yöneticileri ve kadrolu öğretmenlerin baskısıyla karşılaşmaktadır.Modern ulus devletlerinin gelişmesiyle birlikte öğretmenlere yurttaş yetiştirme misyonu yüklenerek bu amaçla ulusal bir müfredat oluşturulmaya başlanmıştır.Eğitimin merkezi bir şekilde planlanması, öğretmenlerin vasıfsızlaştırılmalarında etkili olmaktadır.Türkiye’de gerek öğretmen yetiştirme uygulamalarında gerekse ihtiyaç planlamada, başından beri ne yazık ki bir istikrar görülmemektedir.Öğretmenlik mesleğine kimlerin girebileceğine ilişkin MEB, YÖK, akademisyenler, öğretmenler ve öğretmen adayları arasında bir uzlaşma mevcut değildir.Öğretmenliğe alım konusunda ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik, aday öğretmenlik, pedagojik formasyon programları, tezsiz yüksek lisans öğretmenlik programları gibi birbirinden farklı ve yer yer çelişkili uygulamalar yapılmıştır.Bu hususta halen bir netliğin oluşmaması mesleğin etrafındaki güven bunalımını artırmaktadır.Öğretmenlerle yapılan çalışmalarda, öğretmen yetiştiren bölüm girişinde kriter olmayışı, yetenekli ve başarılı öğrencilerin öğretmen yetiştiren bölümleri tercih etmemesi gibi faktörlerin mesleğin saygınlığını düşürdüğüne yönelik sonuçlar elde edilmiştir.
Öğretmenliğin mesleki statüsünü etkileyen diğer bir faktör ise öğretmenlerin mesleki gelişimi konusundaki eksikliklerdir.Bu durum gerek öğretmenlerin mesleğe gereken önemi vermemelerinden, gerekse hizmet içi eğitimlerin ve mesleki açıdan öğretmenlere sunulan kendilerini geliştirme imkânlarının yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır.Ne yazık ki öğrenciler ve veliler tarafından öğretmenlere uygulanan şiddet haberlerinin medyada yer alması da öğretmenliğin itibarının azaldığının bir diğer göstergesi olarak yorumlanmaktadır.
Başöğretmen Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür” ve “Öğretmenler; Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitimcileri, yeni kuşağı sizler yetiştireceksiniz ve yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Eserinizin kıymeti, sizin beceriniz ve özverinizin derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni kuşağı, bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır” demiştir.Bu sözlerin ışığında bütün olumsuzluklara rağmen yolunda azimle ilerleyen öğretmenlerimize şükranlarımı sunarken, görevleri başında şehit edilen bütün öğretmenlerimizi saygı ile anıyorum.

08.11.2023

Cumhuriyetimizin 100. yılına ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Büyük bir azim, fedakarlık ve özveriyle inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası olmaktan dolayı gurur duyuyoruz.Cumhuriyetimizin 100. yılına ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Büyük bir azim, fedakarlık ve özveriyle inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası olmaktan dolayı gurur duyuyoruz.Ana Bilim Dalı olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı yolda bilimin, sanatın ve kültürün gelişimini sürdürme kararlılığıyla hareket ediyoruz. Hep birlikte nice yüzyıllara!Cumhuriyet’in 100. yılı dolayısıyla Equal’ın Türkiye’deki Ekim ayı elçisi seçilen Türk sanat müziğinin divası Müzeyyen Senar, New York Times Meydanı'nda yer aldı. Bir dijital müzik platformunun müzik dünyasında kadınlar için eşitliği güçlendirmek ve kadın sanatçıların müziğe olan katkılarını desteklemek amacıyla hayata geçirdiği Equal girişiminin 29’uncu kadın sanatçısı Müzeyyen Senar oldu. Türk sanat müziğinin divasının Cumhuriyet’in 100’üncü yılı kutlamaları kapsamında seçilen fotoğrafı, New York’un meşhur Times Meydanı’nda billboard’a yansıtıldı.İyiki Cumhuriyet ve iyiki Kadın!Tarihe ve insanlığın gelişimine yön veren pek çok bilim kadını vardır. Tıptan astronomiye, sosyolojiden kimyaya kadar farklı alanlarda ve disiplinlerde çalışmalara imza atan bilim kadınları günümüzde kadınlar için ilham kaynağı olmayı sürdürür. Tarih boyunca erkek egemen anlayışa karşı çeşitli düzeylerde mücadeleler veren kadınlar, hayatın her alanında olduğu gibi bilim anlamında da güçlü bir varlık gösterir. Pek çok önemli buluşun altında imzası olan kadın bilim insanları hem akılcılığın ve bilimin gelişmesine katkı sunar hem de tabuların yıkılmasını sağlar.Safiye Ali: İlk Türk Bilim KadınıTürkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının Cumhuriyet döneminde, 1934 yılında tanınmış olması sebebiyle kadınların bu dönemden itibaren eşit bireyler olarak hayata katılmaya başlayabildikleri genel olarak kabul gören bir gerçek. Bununla birlikte Anadolu topraklarında kadınların özgür bireyler olarak kendilerini ifade etmesinin ve bunun mücadelesini vermesinin çok daha eski bir geçmişi var. Türkiye’de bilimsel alanda faaliyette bulunan ilk kadınlardan biri Safiye Ali’dir. Almanya’da eğitim gören Safiye Ali, ilk Türk kadın hekim olarak tarihe geçer. Tıp öğrenimini Türkiye’de tamamlayan Müfide Küley ve Hatice Bodur ise hekim olmak için verdikleri ciddi emekle tarihe geçen ilk Türk kadın hekimleri arasında yer alan diğer isimlerdir.Türkan Saylan: Kardelenlerin ÖncüsüTürk bilim kadınları dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri de şüphesiz ki Türkan Saylan’dır. Cüzzam hastalığını bitiren hekim olarak tanınan Saylan, cüzzama karşı mücadelesi ve başarılarıyla Uluslararası Lepra Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alırken Avrupa Dermato-Veneroloji Akademisi’nin ve Uluslararası Lepra Derneği’nin de üyesi olmuştur. Tıp dışında büyük azimle çalışmalar yürüttüğü bir diğer alan ise eğitimdir. Özellikle Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çatısı altında kız çocuklarının eğitimine büyük katkı sunan Saylan, eğitim alanındaki çalışmalarıyla büyük prestije sahip olan Uluslararası Gandhi Ödülü’ne de layık görülmüştür. Mücadeleci kimliğiyle Türk kadınlarına örnek olan Türkan Saylan hem bilimsel hem de toplumsal alanda derin izler bırakan bir isim olmayı başarmıştır.Türk Edebiyatında bir öncü, Halide Edip AdıvarToplumsal bilimler alanında önemli çalışmaları olan Türk kadın bilim insanları arasındaki bir diğer isimse Halide Edip Adıvar. Yazdığı romanlarla aşk ve kadın psikolojisinin yanı sıra milliyetçilik konusuna da eğilen Adıvar, Türk edebiyatının yeni yatağını bulmasında ve gerçekçi edebiyat akımının doğmasında önemli roller oynamış bir aydın olarak öne çıkar. Siyasi arenada de faaliyetleri olan Adıvar, ölümüne kadar akademisyen kimliğiyle bilime katkı yapmayı sürdürmüştür.Bir Cumhuriyet Kadını Afet İnanCumhuriyet’in eşit yurttaş tasavvurunun gereği olan eğitimli kadınların öncülerinden olan, Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan, özellikle Cumhuriyet’in tarih anlayışının şekillenmesine sunduğu katkılarla öne çıkar. Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş çalışmalarına da katılmış olan ve kuruma uzun yıllar ikinci başkanlık yapan Afet İnan, Türkiye’de sosyal bilimlerin ve özellikle tarihçiliğin gelişmesine sunduğu katkıyı hayatının sonuna değin sürdürür. Teknolojinin gelişmesi ve bilimsel bilginin ilerleyişiyle bilim alanında pek çok yeni çalışma yapılırken kadınlar da bu çalışmaların içerisinde önemli roller oynamaya devam eder. Türk bilim kadınları da dünya çapındaki çalışmalarıyla bilime önemli katkılar sunmayı sürdürür.Dünya tarihinde iki önemli örnek olarakMarie Curie: Nobel Kazanan İlk Kadın MucitDünya bilim tarihindeki kadınlar incelendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Marie Curie olur hiç şüphesiz. Polonya asıllı olan kimyager ve fizikçi Marie Curie ya da ilk adıyla Maria Salomea Skłodowska, tarihte Nobel ödülü alan ilk kadın olarak son derece özel bir yer edinir. Radyoaktivite üzerine çalışmalarıyla iki farklı dalda Nobel kazanan Curie, tarihte Nobel alan ilk kadın olmanın yanı sıra söz konusu ödülü iki kere kazanan ilk insan olarak da tarihe geçer. Ada Lovelace: Bilgisayar Programcılığının ÖncüsüÜnlü İngiliz şair Lord Byron’ın kızı Ada Lovelace, bilgisayar programcılığına öncülük ederek tarihe geçen bir bilim insanı olur. 19. yüzyılda bütün dünyada kadınların bilimsel çalışmalara veya tartışmalara katılması hoş karşılanmaz. Bu sebeple, tıpkı Marie Curie gibi Ada Lovelace de erkek egemen toplum anlayışının baskılarıyla mücadele etmek zorunda kaldığı bir hayat yaşar.

17.01.2023

Felsefe ve Felsefik düşünce tarzları

Felsefe ilk defa Antik Yunan medeniyetinde ortaya çıktı. Antik Yunanistan'da ortaya çıkmasının nedeni, Antik Yunan'da denizcilik ile uğraşılması sayesinde daha çok bilgi birikiminin olması ve bunun yanında boş zaman kavramının da olması fazlasıyla etkili olmuştu.Felsefe ilk defa Antik Yunan medeniyetinde ortaya çıktı. Antik Yunanistan'da ortaya çıkmasının nedeni, Antik Yunan'da denizcilik ile uğraşılması sayesinde daha çok bilgi birikiminin olması ve bunun yanında boş zaman kavramının da olması fazlasıyla etkili olmuştu.Felsefi Düşüncenin Ortaya ÇıkışıYeryüzüne adım attığı andan itibaren insan, evrensel bazı soruların cevabını merak etmiştir: “Doğada var olan her şeyin kökeni ve nedeni ne olabilir?, Evren nedir ve nasıl oluşmuştur?, İnsanın ve evrenin var olma nedeni ne olabilir?” bunlar sorulan sorulardan sadece bir kaçıdır. Peki şimdi düşünelim ve kendimize soralım:” İnsanoğlu evreni nasıl anlamış, ona nasıl yorum getirmiştir? "Doğadaki tüm olayların bir düzen içinde olduğunu gözlemleyen insanlar, bunların gerisinde bir nedenin olması gerektiğini düşünmüştür. Başlangıçta evren, doğa ve kendisi hakkındaki bu soruların karşılığını dinî-mitolojik açıklamalarla vermiştir. Başka bir ifadeyle, insanlar, olayların asıl nedenlerini açıklayamadığında evrende olup biten her şeyi; hayal gücüne dayalı olarak, bunların gerisinde pek çok doğaüstü güç ve insanüstü varlık olduğuna inanarak anlamlandırma yoluna gitmiştir.Binlerce yıllık birikimin sonunda oluşmuş olan dinî-mitolojik açıklamalar o zamanın mevcut bilgi koşullarında yeterli görülmüş ve tartışmasız kesin kabul edilmiştir. Öte taraftan zamanla insanlar bu açıklamalardan tatmin olmamış, bunlardan şüphe duymaya ve onların verdiği yanıtları sorgulamaya başlamıştır. İşte felsefe, var olan her şeyin nedenini, esasını merak eden ve bunları bilmek, anlamak ihtiyacı duyan insan aklının her tür bilgiyi eleştiri süzgecinden geçirme çabasıyla MÖ 6.yy.da İyonya’ da doğmuştur.Günümüzde hala etkisini hissettiğimiz bu zamana kadar gelen dönemlere biraz üstün körü göz atalım.Antik ÇağFelsefe ilk defa Antik Yunan medeniyetinde ortaya çıktı. Antik Yunanistan’da ortaya çıkmasının nedeni, Antik Yunan'da denizcilik ile uğraşılması sayesinde daha çok bilgi birikiminin olması ve bunun yanında boş zaman kavramının da olması fazlasıyla etkili olmuştu. Antik Yunan'da felsefeciler; evreni açıklama ve politik konular ile uğraşmış ve bunun sonucunda tıp, astronomi, fizik, siyaset, matematik ve daha birçok konuda yeni buluşlar yapılmıştır. Antik Yunanistan’daki felsefenin babası Thales'tir. Thales determinist ve indeterminist tartışmasını da başlatan kişidir. Thales, her şeyin kökenini yani arkhe'sini suya dayandırmıştır. Daha sonraları gelen Anaksimenes ise havaya dayandırmıştır. Anaksimandros, bilinen ilk Dünya haritalarından birini de çizmiştir. Anaksimandros evrim düşüncesinin temelini atmıştır. Daha sonraları İyonyalı Pisagor, Pisagorculuk akımını getirmiştir. Doğu FelsefesiDoğu felsefesi genel olarak soyut kavram ile ilgilenirken batı felsefesi ise somut kavramlar ile ilgilenir. Doğuda felsefe ile genelde Çin, Hint, Japonya ve Kore uygarlıkları ilgilenmiştir. Hindistan’da Buda’nın öğretileri sonucunda Budizm doğarken Çin’de Konfüçyüsçülük ile Taoizm doğmuştu. Japonya ise genel olarak Çin ile Kore’den etkilenmiştir.Orta Çağ AvrupasıOrta çağda genel olarak felsefe, Katolik Kilisesi'nin tekelinde olmuştur. Hristiyanlık dini ile Antik Yunan düşünürlerinin öğretileri genel olarak kabul görmüştür. Aristoteles’in öğretileri özellikle kabul görmüş ve fazla sorgulanmamıştır. Kavimler göçü sonrasındaki yeni oluşmaya başlayan siyasal yapılanmalarda, halkın bu sancılı süreçte; açlık, sefalet ve feodal beyler tarafından baskı görmesi ile kendi dertleri ile zar zor uğraşmaları sonucunda çok fazla düşünmeye zamanları kalmamıştır. Papalık, dini kullanarak kendi otoritesini sağlamlaştırırken bilimi ve felsefeyi de tekeline alıp her şeyi bildiğini iddia etmiş kitapları olabildiğince erişilmez kılıp İncil’i sadece Latince bilenler okuyabilmişti. Bunların yanında Hristiyanlık sınırları çerçevesinde felsefe yapılmıştı.İslam felsefesiİslam ilk defa Arabistan coğrafyasında İslam inancına göre Allah tarafından Cebrâil aracılığı ile Muhammed'e bildirilmişti. Muhammed'in ölümünün ardından İslam çok hızlı bir şekilde yayılmıştı. Abbâsîler döneminde, 800'lü yıllarda, İslam'ın entelektüel anlamda altın çağı başladı. İslam'ın altın çağında matematik, tarih, coğrafya, astronomi, kültür, fizik, mimari, dil bilgisi, teoloji ve felsefeyi de kapsayan çok geniş bir alanda çalışmalar yapıldı. Yunan, Hint, Çin, Mısır, Roma ve İran gibi birçok uygarlığın birikiminden yararlandılar. Özellikle Fârâbî, İslam dünyasında felsefenin yayılmasını sağladı. İbn-i Sina döneminde altın çağına doğru yol aldı. İbn-i Sina; Farabi, Aristoteles ve Platon'un fikirleri ile İslam'ı harmanladı. İbn-i Rüşd ile İbn-i Sina özellikle Rönesans hareketinin temellerini atmıştır. İbn-i Rüşd, Antik Yunan filozoflarını yeniden yorumlamıştır.Rönesans Ve Aydınlanma ÇağıRönesans döneminde skolastik düşünce yıkılmaya ve yerine akıl ve bilim gelmeye başlamıştı. 15. yüzyılda icat edilen Gutenberg matbaası kitapların çoğaltılması ve bilginin daha hızlı yayılmasını sağladı. Coğrafi keşifler ve Kopernik, Galileo Galilei, Kepler, Newton gibi bilim insanları kilisenin her şeyi bildiği iddiasını çürütmüştü. Martin Luther ile başlayan reform hareketleri ile kilisenin gücü iyiden iyiye sarsılmıştı. Artık yavaş yavaş insanlar bilimsel açıdan işlere bakmaya başlasa da 19. yüzyıla kadar Avrupa tamamen Orta çağ insanı olmaktan tam olarak kurtulamamıştı.Çağdaş/Modern Felsefe19. yüzyıl gibi özellikle Batı Avrupa’da din gücünü kaybetmeye başlamış ve insanlar artık doğa bilimleri yardımı ile birçok şeye açıklama getiriyordu. Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi (1859), canlılığın varoluşuna dair birçok ezberleri bozmuştu. Darwinciliğin bilim dünyasında geniş kitlelerce kabulü için bir yüzyılın daha geçmesi gerekse de; evrim, kanıtlarla sürekli olarak desteklenmiş ve birçok farklı evrim görüşü ortaya çıkmıştır. Darwincilik; temelde bir biyoloji kuramı olup, sosyolojiyle doğrudan ilişkili olmamasına karşın, 20. yüzyıl Avrupa'sında Sosyal Darwincilik, öjeni gibi görüşlerin ve bu görüşü destekleyen faaliyetlerin gelişmesine de neden olmuştur.20. ve 21. yüzyılda artık Stephen Hawking ve Richard Feynman gibi bilim insanlarına göre artık felsefe ölmüştü, bilime hiçbir yararı yoktu ve onun yerine doğa bilimleri daha iyi ve doğru sonuçlar çıkarıyordu.

11.10.2023

Dünyada Nobel Ödülü Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine verilmeye başlanan bir ödül olarak biliniyor. Dünya çapında büyük öneme sahip olan bu ödül belirli alanlardaki olağanüstü başarılara takdim ediliyor.Dünyada Nobel Ödülü Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine verilmeye başlanan bir ödül olarak biliniyor. Dünya çapında büyük öneme sahip olan bu ödül belirli alanlardaki olağanüstü başarılara takdim ediliyor.1864 yılında dinamiti bulan Alfred Nobel’in bu buluşu o dönemde çok konuşuldu. Çünkü bu buluş insanlığın yıkım gücünü artırmış büyük acılara yol açmıştı. Alfred Nobel hayatı boyunca bu durumun pişmanlığını yaşadı. Ölürken kurduğu derneğin prestijli bir ödül vermesi vasiyetinde bulundu.Biraz Nobel Ödülü tarihiİlk Nobel Ödülü 1901 yılında verildi. Bu ödüller her zaman prestijli ödüller arasında sayıldı. 1901’den bu yana 98 kez Nobel Barış Ödülü verildi. Martin Luther King, Michael Gorbaçov, Nelson Mandela, Yasel Arafat gibi isimler dünya barışına sundukları katkı dolayısıyla ödül aldı.Uluslararası Kızılhaç Komitesi 1917, 1944 ve 1963’te 3 kez BM Mülteciler Yüksek Komiserliği de 1954 ve 1981’de 2 kez Barış Ödülü’ne layık görüldü.Günümüzde Nobel Ödülleri İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi ve Norveç Nobel Komitesi tarafından barış, fizik, kimya, edebiyat ve fizyoloji veya tıp alanlarındaki olağanüstü başarılara veriliyor.Adaylar nasıl belirleniyor?İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin üyeleri, üniversite profesörleri, bilim insanları, daha önce ödülü kazananların da aralarında olduğu kişiler ödüle aday gösterebiliyor.Nobel Vakfı kurallarına göre ödül adaylarının 50 yıl boyunca kamuoyuna açıklanmasına. Hiç kimse kendini aday gösteremiyor.Her ödülü en fazla üç kişi kazanabiliyor.Ödülün verilmediği bazı yıllar oldu; çoğunlukla iki dünya savaşı sırasında.Nobel Vakfı kurallarına göre, belli bir kategoride ödülü kimse hak etmiyorsa ödül verilmiyor ve para bir sonraki yıl için saklanıyor.Norveçli yazar Jon Fosse Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldüFosse'nin yazdığı oyunlar dünyada en fazla sergilenen oyunlar arasında yer alıyor.1959 doğumlu Fosse'nin 40 oyunu, birçok romanı, denemeleri, çocuk kitapları ve çevirileri bulunuyor.Fosse, 11 milyon İsveç kronu (1 milyon dolar) tutarındaki ödülün de sahibi olacak.Akademi, Fosse'nin "Norveç geçmişinin özünü sanatsal teknikle birleştirdiğini" belirterek, eserlerinde "insanın kaygılarını ve ikilemlerini yansıttığını" vurguladı.Nobel Edebiyat Ödülü önceki yıllarda şu isimlere verildi:2022'de Fransız yazar Annie Ernaux2021'de Tanzanyalı yazar Abdulrazak Gurnah2020'de Amerikalı şair Louise Gluck2006'da Orhan Pamuk, ödülü alan ilk Türk yazar oldu.
Ödül sahipleri ödülleriyle neler yaptı?Marie ve Pierre Curie, 1903’te Nobel Fizik Ödülü sayesinde ellerine geçen parayı bilimsel araştırmalarını ilerletmek için kullandı ve 2006 Nobel Fizik Ödülü kazananı John Mather, parayı vakfına bağışladı.1993'te İngiliz biyokimyacı Richard Roberts, Nobel Tıp Ödülü’nden elde ettiği kazancı kroket oyunu sahasına harcarken, 1993'te ödül alan arkadaşı Phillip Sharp 100 yıllık Neoklasik tarzda bir ev satın aldı.2001’de Nobel Tıp Ödülü’nün kazananı Sir Paul Nurse, kendisine pahalı bir motosiklet satın aldı.2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk, İstanbul'daki Masumiyet Müzesini kurdu.Geçtiğimiz günlerde, bağımsız Novaya Gazeta gazetesinin Rusya Genel Yayın Yönetmeni Dmitry Muratov, savaş nedeniyle yerinden edilen Ukraynalı çocuklara yardım etmek için Nobel Barış Ödülü madalyasını 103,5 milyon dolarlık rekor bir fiyata açık arttırmayla sattı.

13.12.2022

Bu başlık çok fazla anlam taşıyor. Günümüzde bile hayatımızın çıkmazlarını arama yolunda başvurmadan geçemediğimiz yazarlar ve psikoljik öğretilerin savunucusu olmuş. Çok önemli bir Avusturyalı yazarın kitabının ismi. Tüm zamanların en çok satan İnsanın Anlam Arayışı (1946 yılında yayınlanan kitabın orijinal adı Trotzdem Ja Zum Leben Sagen: Ein Psychologe erlebt das Konzentrationslager iken 1959 yılında farklı bir adla yayınlanmıştır: From Death-Camp to Existentialism) adlı kitabında bir toplama kampındaki deneyimlerini anlatmıştır. Kazandığı deneyimlerle yaşamın anlamını bulabilmek için öncelikle bir amacımızın olması gerektiğini vurgulayan Frankl, acının vazgeçilmez olduğu durumlarda acının da bir anlamı olabileceğini vurgulamıştır. Varoluşsal terapinin en önemli ismi olan Frankl, insancıl psikolojiye önemli bir ilham kaynağı olmuştur.Bu başlık çok fazla anlam taşıyor. Günümüzde bile hayatımızın çıkmazlarını arama yolunda başvurmadan geçemediğimiz yazarlar ve psikoljik öğretilerin savunucusu olmuş. Çok önemli bir Avusturyalı yazarın kitabının ismi. Tüm zamanların en çok satan İnsanın Anlam Arayışı (1946 yılında yayınlanan kitabın orijinal adı Trotzdem Ja Zum Leben Sagen: Ein Psychologe erlebt das Konzentrationslager iken 1959 yılında farklı bir adla yayınlanmıştır: From Death-Camp to Existentialism) adlı kitabında bir toplama kampındaki deneyimlerini anlatmıştır. Kazandığı deneyimlerle yaşamın anlamını bulabilmek için öncelikle bir amacımızın olması gerektiğini vurgulayan Frankl, acının vazgeçilmez olduğu durumlarda acının da bir anlamı olabileceğini vurgulamıştır. Varoluşsal terapinin en önemli ismi olan Frankl, insancıl psikolojiye önemli bir ilham kaynağı olmuştur.
Bir bilim adamı ve psikolog olarak, çalışmalarının merkezine anlam sorununu yerleştirmiştir. Sigmund Freud ve Alfred Adler'in teorilerinin yanı sıra, logoterapisi "Üçüncü Viyana Psikoterapi Okulu" olarak kabul edilir. 
Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler, uğruna yaşamaya değer bir anlam bilincinden yoksun kalarak, iç dünyalarında oluşan boşluk duygusuna, yani varoluşsal boşluğa yakalanmışlardır. İşte bu noktada, Logoterapistin rolü, danışanın yaşamda bir anlam ve bir amaç bulmasına, ya da, var olan anlam spektrumunu bilinçli ve görünür hale getirmesine yardımcı olmaktır.
Logoterapinin amacı nedir?Logoterapi/varoluşsal analiz (LTEA), hastanın anlam arayışı sürecinde kendisini engelleyen engellemeleri ve blokajları tanımasına, ortadan kaldırmasına veya üstesinden gelmesine yardımcı olur.
Kitabın ana mesajı: En insanlık dışı koşullarda bile hayatta anlam bulmak mümkündür. "Hayatının anlamını kim bilirse, bu farkındalık her şeyden çok dış zorlukların ve iç rahatsızlıkların üstesinden gelmeye yardımcı olur" diyor.
Mahkumların düşünceleri şu soru etrafında dönüyordu: Kamptan sağ çıkabilecek miyiz? Aksi takdirde, çektikleri tüm acılar sonuçta anlamsız olacaktır. Ve böylece birçok insanın hayatta kalma isteği, artık açlığa, soğuğa, hastalığa ve tacize karşı koyamayana veya intiharı acıdan kurtulmanın tek yolu olarak görene kadar azaldı.
Ancak Frankl için toplama kampındaki temel deneyim, en insanlık dışı koşullar altında bile hayatta bir anlam görmenin mümkün olduğunun farkına varmaktı. Kendilerini bekleyen biri olan mahkumların hayatta kalma şanslarının nasıl daha yüksek olduğunu anlatıyor: aile, sevilen biri, eş veya önemli bir görev. Onlara yaşamaya devam etme gücü veren bir amaçları veya hedefleri olsaydı.
Viktor Frankl, Viyana Üniversitesi'nde nöroloji ve psikiyatri profesörüydü ve ayrıca Kaliforniya'daki Uluslararası Üniversite'de, Harvard Üniversitesi'nde ve Stanford Üniversitesi'nde ders verdi. "... hayata yine de evet de" klasiğinin yanı sıra, "Anlam sorunundan önce insan" da dahil olmak üzere çok sayıda başka kitap yazmıştır. Viktor Frankl 1997'de 92 yaşında öldü.
Frankl, son kitabı Man’s Search for Ultimate Meaning’i (İnsanın Nihai Anlam Arayışı) bitirdiği 1997 yılında kalp sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır. Tedavi girişimleri sonuç vermez, 2 Ekim 1997’de hayata gözlerini yumar. Sessizlik ve sukünet içerisinde, sadece dualar eşliğinde gömülmek, samimi bir dindar olarak Frankl’ın en büyük arzusudur. Karısına her zaman hatırlattığı “Ne olur, bu dünyaya nasıl geldiysem, bırakın öyle gideyim, sansasyona yol açmadan” sözüne uygun olarak, bir kaç din adamı ve ailesinin katıldığı sade bir törenle toprağa verilir.
Viktor Frankl nin mezarlığı 11. Viyanada Zentralfriedhof da.
Sevgiler...

12.09.2023

En az sigara içenler “İskandinav”larEn az sigara içenler “İskandinav”larAraştırma insanların günde 20 sigaradan az mı yoksa çok mu içtiğine dair bilgiler de içeriyor. Buna göre günde 20’den fazla sigara içme oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 15,8 ile Sırbistan. İkinci sırada Türkiye var. Türk halkının yüzde 14,8’i günlük 20’den fazla sigara içerken yüzde 12,5’i de 20’den daha az sigara içiyor.
Erkeklerde zirve Türkiye’ninCinsiyet açısından bakıldığında ise erkeklerde en fazla sigara içme oranı Türkiye’de. Türkiye’de erkeklerin yüzde 41’i sigara içiyor. Erkeklerde AB ortalaması yüzde 22.
İskandinav ülkelerinde sigara içme oranı düşükEn az sigara içilen yerlerin İskandinav ülkesi olması dikkat çekti. Sigara içme oranı yüzde 6,4 ile en düşük İsveç’te. Bu oran Finlandiya’da yüzde 9,9 ve Norveç’te yüzde 10,2.Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tütün kullanımını küresel olarak azaltmak için önerdiği tedbirleri sadece dört ülke uygulamaya koydu.DSÖ'nün tütün kontrolünde kaydedilen ilerlemeye ilişkin son raporuna göre bu tedbirleri uygulayanlar; Hollanda, Mauritius, Brezilya ve Türkiye.DSÖ tedbir önerilerinde; tütün kullanımının izlenmesi ve önlenmesi, insanların dumandan korunması, bırakma konusunda yardım sunulması, insanların sigaranın tehlikeleri konusunda uyarılması, reklam yasaklarının uygulanması ve tütün üzerindeki vergilerin arttırılmasını tavsiye ediyor.
E-sigaralar oldukça zararlıDSÖ`nün yaptığı araştırmalara göre, tütün endüstrisinin e-sigaraları daha güvenli bir alternatif olarak tanıtmasının sigara kullanımını azaltma konusundaki ilerlemeyi baltaladığını da sözlerine ekledi.
Raporda, "Daha önce hiç sigara içmemiş olanlar da dahil olmak üzere gençler özel bir hedef haline getirilmiş durumda. Aslında e-sigaralar, özellikle kapalı alanlarda kullanıldığında, hem kullanan kişiler hem de etrafındakiler için oldukça zararlı" deniliyor.
Eğitim gelir düzeyi etkiliAraştırmalarda, eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe sigara tüketiminin azalması dikkati çekiyor. Buna göre, ilkokul mezunlarının yüzde 65.13'ü sigara kullanırken bunu yüzde 50.92 oranıyla ortaokul ve lisede eğitim gören ya da mezun olmuş kişiler takip ediyor.
Üniversitede eğitim gören ya da mezun olanların ise yüzde 39.21'i, lisansüstü eğitim gören ya da mezun olanların ise yüzde 21.60'ı sigara kullanıyor. Gelir düzeylerine bakıldığında da gelir seviyesi düştükçe sigara alışkanlığının arttığı göze çarpıyor. Düşük gelirlilerin yüzde 61.73'ü sigara kullanırken, bu oran, orta gelirlilerde yüzde 48.82'ye, yüksek gelir grubunda ise yüzde 29.90'a kadar düşüyor.
Uyarı yazıları ve zamlar etkili değilAnket sonuçları, sigara kullananların çoğunluğunun zararlarını bildiği halde içmeye devam ettiğini de gözler önüne serdi.
Yapılan araştırmalar yüzde 66.13'ü, sigaranın sağlığını tehdit ettiğini bildiğini söylüyor. Sigaranın zararları konusunda bilinçsiz olanların oranı ise yüzde 33.87...
Sigara kullanıcılarının yüzde 39.41'i sigara nedeniyle sağlık problemi yaşamadığını savunurken, yüzde 33.81'i bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyor. Ankete katılanların sadece yüzde 26.78'i sigaraya bağlı sağlık sorunları yaşadığını belirtiyor.
Ankete göre, katılımcıların yüzde 37.88'i günde 1 paket, yüzde 16.57'si 1-2 paket arası, yüzde 9.41'i 2 paketten fazla sigara içerken, yüzde 25.73'ü ise 5-20 adet sigara kullanıyor.Ankete göre, sigara içenlerin yüzde 61.26'sı paket üzerindeki uyarı yazılarından, yüzde 42.51'i de zamlardan etkilenmiyor. Katılımcıların, yüzde 36.64'ü zamlar nedeniyle daha ucuz sigaraya yönelirken, yüzde 20.85'i de sigarayı azaltmayı tercih ediyor. Anket sonuçlarına göre, sigara içenlerin yüzde 45.92'sinin sigarayı bırakmayı en az 1 kere denediği görülüyor.
Sigaraya 13-25 yaş arasında başlanıyorKatılımcıların yüzde 66.37'sinin sigara içmeye 13-25 yaş arasında başladığını gözler önüne seren anket sonuçlarına göre, sigara kullananların yüzde 45.65'i 18-25, yüzde 20.72'si 13-17 ve yüzde 7.73'ü ise 12 yaş ve altında sigara ile tanışıyor.
Kullanıcıların yüzde 43.05'i arkadaş çevresinden, yüzde 27.42'si ailesinden etkilenerek, yüzde 11.56'sı da özentiyle sigaraya başlıyor. Kullanıcıların yüzde 9.37'sini de reklam ve sinema filmleri etkiliyor.
Ankete katılanların çoğunluğu erken yaşta sigara içmeye başlamasına rağmen, yüzde 89.07 oranıyla gençlere sigarayı tavsiye etmiyor. Ancak yüzde 10'luk dilim, sigarayı genç nesillere öneriyor. Ayrıca, katılımcıların yüzde 86.48'i sigaranın küçük yaştaki çocuklara satışı için alınan tedbirleri yeterli bulmuyor.
Dumansız hayat yaşatır sloganıyla sevgiler….

09.11.2022

Geçen ayki yazımda ne kadar özgür olduğumuzu sorgulamak istemiştim. Aradan geçen zamanda ülkemizde alınan kararla biraz üzüldüm. Basına sansür ya da muhalif olana sansür mü? diye sorular geldi aklıma. Bunlar kendi düşüncelerim bana sanki 2023 yılına yapılan yatırım olarak gözüktü. Sokakta uzatılan mikrofonların sesini kısmaya yönelik bir hareket olarak da düşündürdü beni. Biz yasaklayarak, ortadan kaldırarak, yok ederek bir yere varamayacağını ne zaman anlayacağız acaba? Muhalif olmayı neden kötü olarak göstermek zorundayız? Neden farklılıkları kabul edemiyoruz? Bu soruları çok fazlalaştırmak mümkün ülkemizde.Geçen ayki yazımda ne kadar özgür olduğumuzu sorgulamak istemiştim. Aradan geçen zamanda ülkemizde alınan kararla biraz üzüldüm. Basına sansür ya da muhalif olana sansür mü? diye sorular geldi aklıma. Bunlar kendi düşüncelerim bana sanki 2023 yılına yapılan yatırım olarak gözüktü. Sokakta uzatılan mikrofonların sesini kısmaya yönelik bir hareket olarak da düşündürdü beni. Biz yasaklayarak, ortadan kaldırarak, yok ederek bir yere varamayacağını ne zaman anlayacağız acaba? Muhalif olmayı neden kötü olarak göstermek zorundayız? Neden farklılıkları kabul edemiyoruz? Bu soruları çok fazlalaştırmak mümkün ülkemizde.
Karşıt görüşlere daha saygılı olmayı ne zaman öğreneceğiz ya da böyle bir durumun varlığına alışmayı ne zaman deneyebileceğiz. Bizlere neler getirecek bu yasa zamanla göreceğiz. Ama neler olduğunu ve dış basında neler söylendiğini de biraz ele alalım bu yazımızda. 
Mecliste tartışmaya bile gerek görülmeden yasalaşan bu yasa ülkemizde birçok insanda tedirginlik ve korku yaratmaya çalışmaktan birşey değildir. Böyle ülkeyi ilgilendiren konuların seçim malzemesi yapılması çok üzücü. Biz ülkemizi daha güzel yasalara öncülük ederken görmek istiyoruz.
29'uncu madde değiştirilmeden geçti“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”nu düzenleyen 29’uncu madde, AK Parti ve MHP'nin oylarıyla değişiklik yapılmaksızın kabul edildi.Buna göre “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek.
İnternet haber siteleri süreli yayın oluyorİnternet haber siteleri de süreli yayın kapsamına alınacak.İnternet haber sitelerinde, faaliyet gösterdiği iş yeri adresi, ticari unvanı, elektronik posta adresi, iletişim telefonu ve elektronik tebligat adresi, yer sağlayıcısının adı ve adresi, kendilerine ait internet ortamında kullanıcıların ana sayfadan doğrudan ulaşabileceği şekilde ve "iletişim" başlığı altında bulundurulması zorunlu olacak. Haber tarihi ve güncellenme tarihleri her erişildiğinde değişmeyecek şekilde belirtilecek. İnternet haber sitesinde yayınlanan tüm içerikler, Cumhuriyet Başsavcılığı'na gerektiğinde teslim etmek için doğruluğu ve bütünlüğü sağlanmış şekilde 2 yıl süreyle muhafaza edilecek.Dış basında da çok fazla yer alan madde yurt dışında da çok fazla bir şekilde yankı buldu.İngiliz The Guardian gazetesi kararı “Türkiye: Yeni dezenformasyon yasasıyla gazeteciler üç yıl hapis yatabilir” başlığı ile görürken yasanın seçimler öncesinde basını baskılamak için çıkartıldığına dikkat çekti.
ABD merkezli Bloomberg, “Yeni Türkiye dezenformasyon yayınları hapse atıyor” başlığını kullanarak yeni yasa ile birlikte muhalif gazetecilerin bastırıldığını vurguladı.Londra merkezli Middle East Eye, “Türkiye, ‘yanlış bilgi’ ve ‘sahte haber’ için hapis cezası veren yeni yasayı onayladı” başlığını kullandı. Haberde, “Türkiye aynı zamanda dünya çapında en çok gazeteci hapseden ülkeler arasında yer alıyor” ifadeleri kullanıldı.
Almanya merkezli Deutche Welle de “Türkiye ‘dezenformasyon’ için hapis cezası getiriyor” başlıklı haberde Türk gazetelerinin ve TV kanallarının hükümet yetkililerinin ve iş ortaklarının kontrolü altında olduğuna dikkat çekti.
Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada ise “Türkiye’de çevrimiçi ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü için bir başka kara gün” denildi. 
Karamsarlığa düşmeden bekleyeceğiz önümüzdeki güzel ve aydınlık günleri.. Sevgiler ve güzel günler diliyorum herkese.

09.08.2023

Seçimler sonrası 600 vekilin olduğu Meclis'te kadınların oranı yüzde 20'nin biraz üzerinde. Bu da cumhuriyet tarihi boyunca kadınların Meclis'te en yüksek oranda temsil edilecekleri anlamına geliyor. Ancak birçok sivil toplum kuruluşu ve kadın hakları savunucusu, kadınların siyasette hala yeterince temsil edilmediğini görüyoruz ve Türkiye'nin yüzde 50'lik ideal kadın temsil oranından çok uzakta olduğuna dikkat çekiyor.Seçimler sonrası 600 vekilin olduğu Meclis'te kadınların oranı yüzde 20'nin biraz üzerinde. Bu da cumhuriyet tarihi boyunca kadınların Meclis'te en yüksek oranda temsil edilecekleri anlamına geliyor. Ancak birçok sivil toplum kuruluşu ve kadın hakları savunucusu, kadınların siyasette hala yeterince temsil edilmediğini görüyoruz ve Türkiye'nin yüzde 50'lik ideal kadın temsil oranından çok uzakta olduğuna dikkat çekiyor.
-Meclis’te geçtiğimiz dönem %17,1 olan kadın temsil oranı, yeni dönemde %20,1’e yükseldi.-Meclis’e en çok kadın milletvekili Yeşil Sol Parti’den girdi. Bu oranı sırasıyla AK Parti, CHP, İYİ Parti ve MHP takip etti.-Yeni dönem Meclis’te 31 ilden kadın milletvekili yer almazken Nevşehir ve Giresun ise Meclis’e ilk kez kadın milletvekili gönderen iller oldu.-Dünya sıralamasında %17,4 oranla 133. sırada yer alan Türkiye, yeni dönemle birlikte 113. sıraya yükseldi.335 yeni MilletvekiliYeni dönem yeni isimleri Meclis sıralarına taşırken pek çok milletvekili de yeniden seçildi.-600 milletvekilinin 335’i ilk kez Meclis’e girdi.-Yeniden seçilen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP İstanbul milletvekilleri Erdoğan Toprak ve Engin Altay 7. dönemlerine girerek Meclis’in en deneyimli milletvekilleri arasında yer aldı.-Meclis’te 6’ıncı dönemine giren ve 20 yılı aşkın süreyi geride bırakan ise 13 milletvekili bulunuyor.-İYİ Parti Yozgat Milletvekili Lütfullah Kayalar, 24 yıl aradan sonra Meclis’e geri döndü. 36 yıl önce (18. Yasama Dönemi) Meclis’e giren Mustafa Sarıgül de yeniden seçilmiş oldu.-Yeni dönemde Meclis’te 30 yaş ve altında ise 5 milletvekili var.Geçen dönemlerde olduğu gibi Meclis’in meslek profili yeni dönemde de genellikle avukat, tıp doktoru ve mühendislerden oluştu.-600 milletvekili mesleklerine göre incelendiğinde milletvekillerinin 119’u avukat, 62’si mühendis, 50’si iş insanı, 32’si yönetici, 31’i tıp doktoru ve 30’u da akademisyen.
İlk sırada RuandaParlamentoda kadın milletvekillerinin azlığı her dönem eleştiri konusu oluyor. Dünya genelinde parlamentolarda kadınların temsil edilme oranı yüzde 22. Sadece Türkiye’de değil Avrupa ve Amerika’da da parlamentoda kadın vekillerin oranı az. Örneğin Türkiye’de parlamentoda yüzde 14,39 olan kadın vekil oranı ABD’de yüzde 20.İlk sırada ise Afrika ülkesi Ruanda var. Ruanda parlamentosunda kadınların oranı yüzde 63. Ruanda’da 1994 yılında yaşanan iç savaşta 3 ay gibi kısa bir süre içerisinde 800 bin kişi katledildi. Katliamdan sonra Ruanda nüfusunun yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyordu. Parlamentoda kadın oranının bu derece yüksek olmasında yaşanan soykırımın önemli etkisi var.İkinci sırada yüzde 50 ile Andorra geliyor. ABD yüzde 20 ile 72. sırada.
Türkiye tarihinde kadın iseKadınların ilk kez oy kullandığı TBMM 5. Dönem seçimleri 8 Şubat 1935 Türkiye genel seçimlerinde yapıldı ve 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi. Ara seçimlerde bu sayı 18'e ulaştı.Türkiye'nin ilk kadın milletvekili Hatı Çırpan, 1935 yılında seçilmiştir.

12.10.2022

Bireyin salt kendi iradesi ile “iyi” ve “kötü” olan davranışlardan birini seçe- bilme gücüdür. Baskı ve zorlamanın yok- luğu diye tanımlanır.

Herkese göre, farklı anlamlar taşıyan özgürlükler bizde ne gibi anlamlara yol açıyor. Ucu açık bir konu “özgürlük” kendi benliğimizin ve ruhsal özgürlüğümüzden başlayarak, bütün hayatımızı kontrol edi- yor. Acaba kontrol içinde özgürlük barına- bilir mi? Hayatımızı ve kendimizi sorgulama da önümüze ne sıklıkla çıkıyor..

En çok nerede ve ne konuda daha öz- gürüz? Çok daha fazla soru sorabiliriz ya da daha çok soru ile olayı daha felsefik bir hale sokabiliriz de.

Bence işleri çok karmaşık yapmaya gerek yok... En klasik şekilde hayatımızın kendi benliğimizin özgürlüğün sorgula- maya başlayınca farkında oluyoruz ne kadar da özgür olduğumuzun.

En klişe repliklerle birinin özgürlüğü- nün bittiği yerde diğerinin ki başlar.. Öz- gürlük her istediğini yapabilme değildir.. Sınırsız özgürlük diye birşey yoktur.. Her- kes istediğini yapsa bile özgürlükten bah- sedemezsiniz de diyebiliriz.

Örnek olarak; Ben sokaklarda içip içip bağırmak istiyorum.. Hakkım bu özgürüm ya, Ahmet amca da balkonda ailesiyle bir- likte sakin huzurlu bir gece geçirmek isti- yor.. Özgürlükler çatıştı.. Bu her konuda böyledir..

Bir insan özgür olmalıdır.. Ama başka- sının özgürlüğünü kısıtlayacak kadar değil..

Bu nedenle her zaman dünyada fertle- rin hak ve özgürlüklerini garanti altına almak için kısıtlamalar getirilmiştir.. Hukuk kurallarını doğuşunun temelinde de bu vardır zaten..

Belki en çok bu son iki yıldan bu yana dünya genelinde yaşadığımız Corona ile birlikte özgürlüğümüzün ne kadar da sı-

Tuba KARAASLAN This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

nırlı olduğunu anladık. Tüm dünya da in- sanlar daha fazla Evlerinde hiç olmadığı kadar fazla vakit geçirdi. İlk aklıma gelen örnek Hapishanelerde yaşayan insanlara empati kurabildik mi? Şartlar çok daha ağır olsa da.. Tabiki orada ki insanlarda başka insanların özgürlüğünü aldı oda ayrı bir mesele.

Ülkemizde yayınlanan ”Sokak Röpor- tajları” ilk başlarda insanların ne kadar da konuşmaya korktuklarını gösterdi. İlk baş- larda insanlar korkarak en ufak bir şekilde fikirlerini beyan etmeye çekindi. Sanki özgür olduğumuz unutturulmuştu bize. Özgür düşünceli olmak ya da herhangi bir konuda bir şeyi eleştirmeyi unutmuştuk. Sonra cesaret gösterip özgür bir biçimde kelimelerimizi söylemeye başladık. Ya da yazmaya başladık. Bence kendi fikir ve dü- şüncelerini söylemekte her zaman özgür olmalı vatandaşlar. Bu çok temel bir istek. Umarım daha iyi şartlarda ve daha özgür, daha saygılı ve anlayışlı bir zamana ulaşa- biliriz ülkemizde. Avrupa ülkelerinde ki özgürlük haklarına ulaşabilir miyiz? Ta- biki herkese saygı duyarak yapabilir miyiz bunları?

Biz özgürlüğümüzü doğru temellere ve doğru insan üzerine koyarsak eğer kendi ulaşamayacağımız hiçbir durum olmaya- cak diye düşünenlerdenim. Yaptıkları- mızla beraber özgürlüğümüzü de kısıtlamamak gereker. Ruhumuzu ve dü- şüncelerimizi her daim özgür görebilmek dileğiyle.. Ve daha özgür bireyler yetiştir- mek ümidiyle sevgiyle..

11.07.2023

Bütün günün sıkıntısını ve yorgunluğunu atmaya çalıştığımız yer evimiz ve evimizin bize verdiği enerjiyle kendi yaşam enerjimizi oluşturuyoruz kısmen. Bunun için sizlere bu yaz günlerinde derlediğim bir kaç kısa notu paylaşmak isterim. Bütün günün sıkıntısını ve yorgunluğunu atmaya çalıştığımız yer evimiz ve evimizin bize verdiği enerjiyle kendi yaşam enerjimizi oluşturuyoruz kısmen. Bunun için sizlere bu yaz günlerinde derlediğim bir kaç kısa notu paylaşmak isterim. 
Evimizde bizi yansıtan dekoratif aksesuar seçimlerinde nelere dikkat etmeliyiz?Dekoratif aksesuarlar evinize bir karakter ve kişilik katmak için kullanılır. Bu aksesuarlar, evinizin tarzını ve dekorasyonunu yansıtan birçok farklı malzemeden yapılabildiğinden, evinize özgünlük ve benzersiz bir görünüm kazandırmayı hızlandırır. Bunun yanı sıra, sezonluk değişiklikler yaparak aksesuarları değiştirerek evinize farklı bir hava katma şansınız da bulunur. Yılbaşı ya da sonbahar temalı aksesuarlar buna örnek olabilir.
Pek çok evin dekorasyonunda kullanılan dekoratif aksesuarlar, evin atmosferini ve görünümünü tamamlamak için önemli bir rol oynayan eşyalar olarak mağazalarda yerini alır. İyi seçilmiş bir aksesuar, evdeki diğer dekoratif öğelerle uyum sağlayarak evinizi daha sıcak, davetkar ve kişisel bir hale getirmeye yardım eder.
Evin tarzına uygun dekoratif aksesuarlar kullanarak evinizi daha kişisel, sıcak ve göz alıcı bir hale getirebilirsiniz. Yaşam alanında önemli bir rol oynayan bu objeleri, her odada konumlandırabilirsiniz. Evinizdeki dekorasyonu tamamlayacak aksesuarları seçerek kendinizi ve yaşam tarzınızı yansıtan bir ev yaratabilirsiniz. Bunun için evin tarzını ve mobilyaların havasını belirlemeniz gerekecek.Dekoratif aksesuar seçimleri için derlenen birkaç ipucu yazımızda yer almakta.
Mobilya Stiline Uygun Seçim YapınEvinizin tasarım stilini belirleyerek en uygun dekoratif objeyi kullanabilirsiniz. Evin tarzını ve mobilyanın stilini seçtikten sonra dekoratif aksesuarlarınızı dilediğiniz konuma yerleştirebilirsiniz.
Aksesuarların Boyut Dengesini SağlayınDekoratif aksesuarlarınızın boyutu, evinizdeki diğer mobilyalar ve dekorasyon unsurlarıyla orantılı olmalıdır. Bu sayede odaya bir köşeden baktığınızda, mobilyalarla aksesuarların birbirini tamamladığını görebilirsiniz. Aksi takdirde, aksesuarlarınız evinizde yadırganan bir görüntü oluşturabilirler.
Sanat Eserlerini Seçerek Göz Alıcı Şıklık OluşturunSanat eserleri, evinizdeki dekorasyona karakter ve kişilik kazandırmak için mobilyalarınıza eşlik edebilir. Tablolar, heykeller veya duvar dekorasyonları gibi sanat eserleri, evinize benzersiz bir görünüm kazandırmak için kullanılabilir.
Fonksiyonel Olmasına Dikkat EdinDekoratif aksesuarlarınızı sadece görünüm için değil, aynı zamanda işlevsel amaçlar için kullanmayı deneyebilirsiniz. Örneğin, vazolar çiçekler için kullanılabilirken, mumluklar da aydınlatma amaçlı kullanılabilirler. Aynı şekilde sehpa ve ünite üzerinde kullanacağınız dekoratif kutular, küçük eşyalarınızı saklamak için yer alabilir.
Evininiz Samimi Görünmesini SağlayınDoğal malzemeler, evinizdeki dekorasyona sıcaklık ve doğallık katacaktır. Ahşap, taş, cam veya metal gibi doğal malzemelerden yapılmış aksesuarlar, evinizde organik bir hava hissettirir. Mobilyalarınızda ahşap ve cam malzemeler varsa, yine aynı şekilde malzeme bütünlüğü sağlayarak dekoratif obje kullanabilirsiniz.
Toprak tonlarının verdiği sıcaklık ve doğallık ile çeşitli dekoratif dokunuşlar yapabilirsiniz. Masif bir supla kullanarak üzerinde mum ya da diğer dekorasyon ürünlerini konumlandırabilirsiniz.
Evinizin tarzı spor ve doğalsa, hasır avize ya da saksılarla küçük ama etkili dekorasyon yapabilirsiniz. Kullanacağınız ürünün mobilyalar ile bütünleşmesine dikkat edebilirsiniz. Bu konuda size renklerin uyumu da eşlik edecektir.
Bu yazı belki bir kaç kişiyi ilham olabilir. Sevgiler

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır.Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır.
Tüm dünyayı etkisi altına alan Corana virüsü sanatçıların sanatlarını farklı mecralarda yapmasına olanak tanıdı. Müzeleri, sinemaları, tiyatroları ise kilitlemek zorunda kaldı. Bir çok sanat dalı pandemi dolayısıyla etkinlik gösteremedi. Pandemi dünyayı çok etkilerken bazı yaratıcı sanatçılara da ilham kaynağı oldu. 
Avusturya zengin kültürel geçmiş ve şimdiki dünya çapında takdir edilmektedir. Kültürel başarıları, mimari anıtlar, çeşitli müzik türleri, edebi başyapıtlarından, başarılı tiyatro ve sinema projelerinde göstermek ve görsel sanatlar tabii. Bireysel eyaletlerde kültürel çeşitliliği hakkında daha fazla bilgi ve kütüphaneler ve sanat dergileri ve dergi ve çok daha fazlası bulunmaktadır.
Avusturya kendi sanat ve değerlerine sahip  çıkarak dünya üzerinde belirli yere gelmiştir. Müzelerdeki eserlerin korunması ve insanlara sevdirilmesi medeniyetinin gelişmesinde önemli bir yere sahip olmuştur.
Sanatın SınıflandırılmasıSanat genel olarak önce iki gruba ayrılır:A) Endüstriyel Sanatlar (Zanaat)B) Güzel SanatlarA) Endüstriyel Sanatlar (Zanaat)Kısaca değinmek gerekirse el işçiliği ile yapılan yine marifet ve yaratıcılık isteyen fakat para karşılığı yani endüstriyel şekilde yapılan faaliyetlere Zanaat veya Endüstriyel Sanat diyoruz.Örneğin: Çinicilik, oymacılık, ahşap işleri, kuyumculuk, marangozluk, demircilik gibi.B) Güzel Sanatlar: İnsanda heyecan ve hayranlık uyandıran sanatlardır. Yukarıda  belirttiğim gibi zanaat kavramından yani marangozluk, demircilik, bakırcılık gibi, el işinden çok, ruh ve duyguyu ilgilendiren sanatlardır. 
Uygarlığın gelişmesi için sanat mı yoksa bilim mi önemlidir?
Şöyle ki; sanat hayatı ve olayları yorumlama biçimi olarak ortaya çıkmış eleştirel yaklaşmayı gerektiren insanın ruhuna hitap eden bir olgudur. Yeri gelir insanın gerçeklere yaklaştırır yeri gelir gerçeklerden uzaklaştırır. Hayal gücünü besler ve geliştirir. Bu noktada aslında bilim için bir altyapı ve en önemli gereksinim olan hayal gücünü besler.
Bilim ise gerçekliktir benim gözümde. Somut veriler ile kanıtlama, yorumlama ve sonuç elde etmelidir. Sanattan farklı olarak maddi şeyleri konu eder ve tanımlama yapmaya ihtiyaç duyar.
Bir toplumun, bir uygarlığın gelişmesi konusunda ise bu ikisinin dengeli bir uyumu söz konusu olmalıdır. Çünkü sanat hayalgücünü tetiklemeli, olmayanı ve eksik olanı vurgulamalı ki bilim ile uğraşan kimseler o yönlere yönelim gösterebilirsin. Günümüzde tam olarak "Bilgisayar oyunlarının gelişmesini grafiklere mi yoksa hikayelere mi borçluyuz demek gibi bir şey".
Bir ülke düşünün adamların bilim seviyesi çok ilerde her türlü teknolojileri var ama sanat hiç gelişmemiş ruhsuz ve robotumsu bir toplum adamlar hiçbir sanatsal aktivite olmadan sadece bilim yapıyorlar öbür tarafta ise başka bir ülke adamların bilimsel manada hiçbir gelişimi yok ancak her türlü sanatsal etkinlikler var çok büyük eserler çıkıyor. Benim düşünceme göre bilim ve sanat kendi başlarına hiçbir ülkede tam bir farkındalık yaratmamış.Fakat gerçek dünyaya dönüp halihazırda iki kavramında kendiliğinden gelişmediğini anlarsak son düşüncem yukarıda da belirtildiği gibi sanatın hayal gücünü besleyerek bilime destek olması gerektiğidir çünkü hayal gücü olmadan bilim kesinlikle gelişmez.
Son olarak Mustafa Kemal Atatürk`ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. sözüyle bitirelim..
Sevgiler...

07.06.2023

Ülkemizde Mayıs ayında yaşanan büyük seçim sonucundan sonra Avrupa da ki popülaritemizin ne kadar ve hızlı bir şekilde zedelendiği hakkında birkaç söz söylemek yada yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Sayısız programlar düzenlendi TV, Radyo veyahut da sosyal medyada platformlarında. Dünyada yaşanan küresel krizle birlikte, ülkemizin vatandaşlarının ne kadar zor durumlar yaşadıkları anlatılmaya çalışıldı. Kabul eden kesimler ve eleştirilmesi gereken yerler vardı. Mesleğimiz gereği yazmak ve daha fazla medya kanallarında bunları insanlara duyurmak zorunda olduğumuzdan bu konulara fazla değinildi. Herkesin siyasi düşüncesi görüşleri farklı olmak zorunda. Seçim sonuçları Avusturya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde büyük yankı uyandırdı. Haklı oldukları yerler vardı bana göre, çünkü ülkesinde yaşamayan ve yaşadıkları ülkede bütün demokratik hakları kullanan insanların ülkemizde yaşayan insanların geleceği durumunda oyların yönünü değiştirmiş olması gerçekten çok tartışılması gereken bir durum. Bunu bizim ülkemizdeki yabancı uyruklu yada başka ırka mensup insanların yapmasına ne kadar sağduyulu olarak gözyumabiliyoruz. Seçim sırasında yapılan adaletsizlikleri saymaya girmiyorum bile! Seçimin kesinlikle insanların özgür tercihi olduğunu kabul ediyorum. Bu tercihlerin neler karşılığında seçim vaadi olarak sunulduğunu hepimiz biliyoruz. Bu vaatler kabul edelim ki her ülkede oluyor. Ama ülkemizde çok farklı mafya durumları gibi soru işaretleri varken bile normal görmek çok tuhaf. Bu durumları demokrasiyle halkın iradesiyle beraber göremiyorum ne yazik ki. Ülkemizde Mayıs ayında yaşanan büyük seçim sonucundan sonra Avrupa da ki popülaritemizin ne kadar ve hızlı bir şekilde zedelendiği hakkında birkaç söz söylemek yada yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Sayısız programlar düzenlendi TV, Radyo veyahut da sosyal medyada platformlarında. Dünyada yaşanan küresel krizle birlikte, ülkemizin vatandaşlarının ne kadar zor durumlar yaşadıkları anlatılmaya çalışıldı. Kabul eden kesimler ve eleştirilmesi gereken yerler vardı. Mesleğimiz gereği yazmak ve daha fazla medya kanallarında bunları insanlara duyurmak zorunda olduğumuzdan bu konulara fazla değinildi. Herkesin siyasi düşüncesi görüşleri farklı olmak zorunda. Seçim sonuçları Avusturya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde büyük yankı uyandırdı. Haklı oldukları yerler vardı bana göre, çünkü ülkesinde yaşamayan ve yaşadıkları ülkede bütün demokratik hakları kullanan insanların ülkemizde yaşayan insanların geleceği durumunda oyların yönünü değiştirmiş olması gerçekten çok tartışılması gereken bir durum. Bunu bizim ülkemizdeki yabancı uyruklu yada başka ırka mensup insanların yapmasına ne kadar sağduyulu olarak gözyumabiliyoruz. Seçim sırasında yapılan adaletsizlikleri saymaya girmiyorum bile! Seçimin kesinlikle insanların özgür tercihi olduğunu kabul ediyorum. Bu tercihlerin neler karşılığında seçim vaadi olarak sunulduğunu hepimiz biliyoruz. Bu vaatler kabul edelim ki her ülkede oluyor. Ama ülkemizde çok farklı mafya durumları gibi soru işaretleri varken bile normal görmek çok tuhaf. Bu durumları demokrasiyle halkın iradesiyle beraber göremiyorum ne yazik ki. 
Şu oranlara bakıp yorumlarınızı yapabilirsiniz bence Avusturya %74, Almanya %68, Fransa%67 İsveç%46, İsviçre%43, İngiltere%20 oranında Cumhurbaşkanını destekleyen oyları kullanmış. 
Avusturya'da yaşayan Avusturyalı vatandaşlar neden demokrasinin, insan haklarının azaldığı ve bunu herkesin hissettiği halde neden bizim ülkemizden Tayyip Erdoğan a oy  veriliyor diye haklı bir serzenişte bulunuyorlar. Bunu yaşayan Türkler bile anlamamış bence:). Demokrasi uygulanacaksa eğer herkese uygulanmalı. Demokrasinin gereği olarak kesinlikle seçilmiş durumu kabul etmiş durumdayım ve bu durumda olmalıyız. 
Sorgulamamız gereken durumları lütfen empati kurarak ve şartlarımızın durumuna göre vermeliyiz. Çok beğendiğim şu kelimeleri lütfen biraz düşünelim. Hiçbir siyasetçi milletin efendisi değildir.Ülkenin tek efendisi, milletidir.Franklin D. Roosvelt’in dediği gibi “Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır.”Yani Türkiye’nin bugünkü özeti ne kaza ne de kaderdir.

15.06.2021

Günümüzde dil öğrenmek için sayısız nedenimiz var. Seyahat etmek, yeni arkadaşlıklar kurmak, entelektüel anlamda kendimizi geliştirmek gibi nedenler. Bunlar en temel nedenler olarak önümüze çıkmaktadır.Günümüzde dil öğrenmek için sayısız nedenimiz var. Seyahat etmek, yeni arkadaşlıklar kurmak, entelektüel anlamda kendimizi geliştirmek gibi nedenler. Bunlar en temel nedenler olarak önümüze çıkmaktadır.Kültürel farkındalık kazanmakDil ve kültür ayrılmaz iki kavramdır.  Kültürel farkındalık kazanmanın en önemli araçlarından biri bu nedenle de dildir. Dil farklılıklarında kültür farklılıklarının benimsenmesi teşvik edildiğinden iki dil konuşan kişiler tek bir dil konuşanlara göre kültürel farkındalık konusunda daha iyidir.Gittikçe büyüyen bir toplumda bu yetenek paha biçilmezdir ve yaşamınız boyunca size yardımcı olur. Örneğin ikinci dil olarak Japonca öğrendiyseniz çeşitli jest ve davranışların bu ülkede nasıl anlamlar kazandığını ve Japonya’da iletişimin nasıl olduğunu bilmeme ihtimaliniz diğer insanlardan çok daha fazladır.Kısacası Japonya’dan biriyle etkileşime girdiğinde bu bilgilere sahip olacağınızdan iletişiminizi sağlıklı ve saygılı bir şekilde yürütülebilir ve karşınızdaki kişinin niyetini daha iyi anlayabilirsiniz.Bir dil öğrenmenin sosyal faydalarıYeni bir dil konuşmak özellikle günümüzde ingilizce konuşmak sadece iş fırsatlarını artırma aynı zamanda kişisel hayatınızda başkalarıyla bağlantı kurmanızı da sağlar.Daha güçlü bir beyin!Yaş ilerledikçe yeni bir şeyler öğrenmenin zorlaştığı söylenir. Yaş ilerledikçe, pek çok kadın kendini geri çeker ve öğrenmeye kapanır. Yeni bir dil öğrenmek, seyahat, kariyer ve kültürel fırsatların yanı sıra, zihinsel kapasiteniz ve kişisel sağlığınız için de çok faydalıdır.Yapılan araştırmalar, birden fazla yabancı dil bilen çocukların sosyal durumlar söz konusu olduğunda bazı avantajlara sahip olduğunu göstermektedir. Yapılan bir çalışmaya göre iki yabancı dil bilen çocuklar, içinde bulundukları duruma göre hangi dili kullanacaklarını seçmek zorunda kaldıkları için başkalarının bakış açılarını değerlendirmede tek dilli çocuklara göre daha başarılı.Yabancı dil öğrenmenin birkaç faydasıİş bulma aşamasında dil bilmeyenlere göre birkaç adım önde olmakBaşka dillerin edebiyatını, sanatını çeviri yapmadan anlayabilme güzelliğiYabancı dil öğrenmenin getirdiği başarı ve özgüvenHafıza yeteneğinizi geliştirir.Çoklu iş yapma becerisini geliştiriyor.Farklı dünyalar tanıyoruzDil öğrenmek için izlememiz gereken birkaç yöntemYeni bir dil öğrenmek bazen zor, imkânsız ve sıkıcı gelebilir. Fakat bunu kolaylaştıracak birçok farklı yol vardır.İnternet, derya deniz bir yer. Aradığınız herhangi bir bilgi tek tıkla uzağınızda. Bunu neden dil öğrenmek için kullanmıyoruz ki? Öğrenmek istediğiniz dili kullanan ülkeleri, o ülkelerin kültürlerini araştırma merak duygumuzu tetikleyebilir. Merak duygusunun ortaya çıkması daha da motivasyonun artmasını sağlayacaktır.Basit Seviyede Kitap OkuyunKitap okumanın faydaları saymakla bitmez. İstediğiniz dilde seçeceğiniz basit bir kitap ile okumaya başlayabilirsiniz. Hemen kitabı bitirmek için çabalamanın da gerek yok. Günlük olarak belirleyeceğiniz sayfa sayısı kadar okuyarak hem kelime dağarcığınızı geliştirebilir hem de cümle yapılarına aşina olabilirsiniz. Çocukken okuduğunuz dünya masallarından başlamak güzel bir başlangıç olabilir.Yeni bir dil yeni bir dünya demektir. Farklı kültürlere göç etmek, başka tatlar denemektir. Bunun için bu sürecin uzun bir süreç olacağını kabullenmeniz ve sabırlı olmanız öğrenmenizi kolaylaştıracaktır.

10.05.2023

Soğuk kış günlerini arkamızda bıraktıktan sonra planlarımızı yapmanın zamanı gelmiş demektir.Soğuk kış günlerini arkamızda bıraktıktan sonra planlarımızı yapmanın zamanı gelmiş demektir.
Tatile çıkmayı herkes sever. İnsanı yenileyen, enerjisini yükselten, zihni arındıran ve bedeni canlandıran hoş bir yanı vardır tatilin. Hele tatile hazırlanmak, neredeyse tatilin kendisi kadar keyiflidir. Nereye gitmeli, nerede kalmalı, otel nasıl olmalı sorularından tutun da yanımıza ne alsak, nasıl gezsek, acaba ne giysek diye bir sürü düşünce, heyecan, hayal, mutluluk… Buraya kadar her şey yolunda ama bu tatilin bir de maliyeti var tabi. Peki, tatil masrafları düşündüğünüzden daha yüksek olduğunda ne yapmalı? Elbette ki tatilden vazgeçecek değilsiniz. Ulaşım, konaklama ve yeme-içme kalemlerinde yapılacak birkaç küçük ayarlama ve biraz dikkat ile tatilinizi daha uygun fiyata satın alabilir ya da tatilde daha az para harcayabilirsiniz. Karşınızda bütçenizi zorlamadan tatil yapmanın püf noktaları:
Erken Rezervasyon Avantajlarını KaçırmayınEğer tatilinizi önceden planlama imkânınız varsa, erken rezervasyon otelleri avantajlarından yararlanarak, bütçenizi zorlamayan bir tatil planı hazırlayabilirsiniz. Örneğin yaz tatilinizi kış döneminde satın aldığınızda çok daha uygun fiyata tatil yapmış olursunuz. Erken dönem rezervasyonların uygun fiyat dışında esnek ödeme planları da bütçenizi fazla zorlamadan tatil satın almanıza imkân tanıyacaktır. Ayrıca, bu sayede istediğiniz otelde yer bulabilir, istediğiniz odayı seçebilir ve bütçenize uygun bir ödeme planı çıkarabilirsiniz.
Ulaşım Maliyetinizi Gözden GeçirinTatil planlarınızı yaparken, ulaşım olanaklarını da incelemeyi unutmayın. Çocuklu ve kalabalık bir aile iseniz elbette kendi arabanızla yolculuk yapmak hem daha konforlu hem daha ekonomik olacaktır. Ama tatile tek başınıza ya da iki kişi çıkacaksanız, o zaman yol maliyetini düşünmenizde fayda var. Gerçekten araba ile gitmek zorunda mısınız? Otobüs ya da uçak daha avantajlı olabilir mi? Gideceğiniz yerin alternatif ulaşım rotaları var mı? Örneğin, yolun bir kısmını trenle gidip sonra otobüse binerek yol maliyetini azaltabilirsiniz. Aynı şekilde tatil yapacağınız beldede otobüs ya da dolmuş gibi toplu taşıma araçlarını kullanarak bütçenizi daha iyi yönetebilirsiniz.
Nasıl Bir Tatil İstediğinize Karar VerinPlanlı olmak ve ne istediğini bilmek, tüm hayatta olduğu gibi tatilde de çok işinize yarayacaktır. Önceliklerinizi belirlediğinizde tatiliniz için ne kadar paraya ihtiyacınız olduğunu yaklaşık olarak hesaplayabilirsiniz. Ören yerlerini mi gezmek istersiniz, sakin koyları keşfetmeyi mi? Her şey dâhil bir tatil satın alıp bol bol dinlenmeyi mi isterseniz, gideceğiniz yerin ara sokaklarında kaybolmayı mı? Tüm bu tercihler size ne kadar para harcayacağınız hakkında bir fikir verebilir. Yeni yerler ve farklı lezzetler keşfetmeyi seven biri iseniz, otelinizi yalnızca oda – kahvaltı olarak seçebilir ve konaklamaya daha az ödeyebilirsiniz.
 Peki, huzurlu bir tatil için ebeveynler neler yapmalı? Çocukla tatil yapmanın püf noktaları nelerdir? Gelin bunlara bir göz atalım.Herkes yorucu bir sonbahar ve kış mevsiminin ardından güzel bir tatil yapmak ister. Ancak çocuğu olan kişiler tatil planlarını çocuklarına göre şekillendirmelidir. Ancak ebeveynler, tatil planlarına çocuklarını dâhil etmezlerse tatilleri zehir olabilir. Çocuklarınızla iyi bir tatil yapabilmenin bazı püf noktaları şunlardır:İyi bir tatil planı yapmak,Hangi ulaşım aracını kullanacağınızı kesinleştirmek,Bavulunuzu ihtiyaçlarınıza göre hazırlamak,Yanınızda birini götürmek,Anne-baba arasında iş bölümü yapmak bunları planladıktan işin yarısın halletmiş olacaksınız.‘An’ı yaşamakYaz tatilinde ya daha önce yaşadığımız sorunlar ya da dönüşte bizi bekleyen sorunlar aklımıza gelebiliyor. Haliyle geçmiş ve gelecek kaygıları yüzünden, içinde bulunduğumuz şu an’ı yaşayamıyoruz. Bu durum zihnimizin de dinlenmesini engelliyor. O nedenle özellikle de kısıtlı yaz tatilinizde sadece ‘an’da olun ve tatilin güzelliğini yaşayın.
Kitap okumayı ihmal etmeyinTatiliniz esnasında gündemden uzak kalmayın. Sevdiğiniz tarz kitaplar okuyun. Kitap okumak kadar yazmak da zihnin verimli çalışmasına katkı sağlayan önemli bir unsur.
Sağlıklı beslenmek sizi zinde kılacaktırSağlıklı beslenmek, kendinize iyi bakmak için yapabileceğiniz en önemli şeylerden biri. Beslenmenize özen gösterin; yiyip içtiklerinizde aşırıya kaçmayın, sabah kahvaltısını kesinlikle ihmal etmeyin. Stresli bir yılın ardından tatilde yenilenmek için sağlıklı besinler tüketmeye ve günde en az 2 litre su içmeye dikkat edin. Aksi halde tatil dönüşü kendinizi zinde değil, yorgun hissedeceğinizi unutmayın.

12.05.2021

Tüm insanlığın elde etmeye çalıştığı ancak üzerinde uzlaşılmış net bir tanımı olmayan mutluluk kavramı, birçok disiplin içinde çalışılmakta ve disiplinler arası çalışmalara da konu edilmektedir. Mutluluk algısı, anlayışı ve yaşayışı kişiden kişiye değişmekte olsa da esas gaye optimum bir standardı yakalamaktır. Bu bağlamda tarihsel süreç içerisinde farklı bakış açılarıyla da olsa Aristoteles’ten, Farabi’ye, Sokrates’ten Gazali’ye kadar pek çok düşünür mutluluk üzerine çalışmıştır. Mutluluk, tüm zamanların, ülkelerin ve insanlığın elde etmeye çalıştığı ortak hedeftir.Tüm insanlığın elde etmeye çalıştığı ancak üzerinde uzlaşılmış net bir tanımı olmayan mutluluk kavramı, birçok disiplin içinde çalışılmakta ve disiplinler arası çalışmalara da konu edilmektedir. Mutluluk algısı, anlayışı ve yaşayışı kişiden kişiye değişmekte olsa da esas gaye optimum bir standardı yakalamaktır. Bu bağlamda tarihsel süreç içerisinde farklı bakış açılarıyla da olsa Aristoteles’ten, Farabi’ye, Sokrates’ten Gazali’ye kadar pek çok düşünür mutluluk üzerine çalışmıştır. Mutluluk, tüm zamanların, ülkelerin ve insanlığın elde etmeye çalıştığı ortak hedeftir.Her sene düzenli olarak BM tarafından yayımlanan "mutlu ülkeler" sıralamasında ilk sırayı Finlandiya aldı. En mutsuz ülke ise Afganistan olarak açıklandı.Ülkelerin mutlulugu neye göre belirleniyor?Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporunda Gayrisafi yurtiçi hasıla, sosyal destek, ortalama sağlıklı yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme özgürlüğü, cömertlik ve ülkedeki yolsuzluk düzeyi değerlendirildi.Birleşmiş Milletler'in (BM) 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyi içeren 2021 Dünya Mutluluk Raporu yayınlandı. Raporda listenin en başında yer alan Finlandiya, üst üste 4. kez dünyanın en mutlu ülkesi oldu. Afganistan ise geçtiğimiz yıl gibi listenin en sonunda yer alarak en mutsuz ülke oldu. Rapora göre ilk 10'da Avrupa'dan 9 ülke girdi. Listede en mutlu ülkeleri Finlandiya'dan sonra sırasıyla Danimarka, İsviçre, İzlanda, Hollanda, Norveç, İsveç, 8. Lüksemburg, Yeni Zelanda, Avusturya takip etti. Türkiye ise 104. sırada yer aldı.Bireysel inancım toplumların mutluluğu kişisel mutluluktan geçmektedir. Kişi kendisine ne kadar değer veriyorsa kendisi ne kadar mutluysa etrafında bu ışık ile beraber mutlu kılabilir.Kişisel mutluluk için birkaç öneri aşağıda yer almaktadır. Pozitif kalarak hayatımızı evlerimizi ve gelecek nesilleri mutlu kılabiliriz.Pişman olmadan yaşamaya başlamak!Çoğu zaman, yaşamın en üzücü özeti iki açıklama içerir: ‘olabilirdi ve olmalıydı’. Her zaman yapmak istediğiniz şeyleri yapmaya başlayın ve pişmanlık duymadan bir yaşam sürdürmeye başlayabilirsiniz.Bir tutkuya tutunabilmek!Hayatınızı amaçlı bir şeye adadığınızı bilmek, kelimelerle ifade edilmesi zor bir duygudur. Tutkuyla ilgili olan şey, hayatınızı hem güzel hem de yaşamaya değer kılmasıdır.Doğa ile daha fazla zaman geçirmek!Yeşil ortamlarda uzunca zaman geçirdiğinizde bir sakinlik hissedersiniz. Taze oksijen, güzel renk karışımı ve huzur bir anda ruh halini değiştirebilir ve mutluluk seviyesini artırabilir.Kendiniz için birşeyler yapabilirsin!Neşeli bir hayat yaşamak istiyorsanız kendinize bakmayı öğrenmelisiniz. Bunu yapmak için ilk adım vücudunuza bakmaya başlamaktır. Spor salonuna üye olun, yoga dersine katılın, yürüyüş yapın, yüzün veya bisiklete binin – ilgi çekici bulduğunuz her şeye başlayın.Paylaşmak herşey olabilir...Bir başkasının hayatına değer katacağınızı bilmekten başka bir zevk yoktur. Bu size amaç duygusu verir. Ayrıca bir kez sadece kendiniz için değil, başkaları için bir şeyler yaptığınızı bilmek sizi mutlu eder.Kişisel gelişiminize yatırım yapmaya başlayın!Ruhumuzun büyümesini teşvik etmek için kitap okumaya, blog yayınlamaya, ilham verici videolar izlemeye, röportajlar okumaya, vb aktivitelere başlayabilirsiniz. Tüm bu alışkanlıklar ve eylemler, genel refahın ve mutluluğunuz üzerinde derin bir etkiye sahip olacaktır.Mutluluk ve neşe çok basittir, fazla düşünerek karmaşıklaştırmayalım.

Sevgiler...

12.04.2023

Daha sakin miyiz ve artık strese karşı daha dayanıklı mıyız? Ayrıca daha az agresifsiniz ve daha iyi konsantre olabiliyor musunuz?. Kendi yolunuzla ve iç huzuru bulmakla ilgili bir çok yazı birçok bilgi herkesin ilgisini çekiyor. Kendimizi bulmayı ve ruhumuzu bulmayı ne kadar da çok sevmişiz. Huzurumuzun kaynağını bulmayı ve bunu devamlı kılmanın yollarını artık öğrenip merak ediyoruz. Bununla ilgili bir çok yaşam koçu bir çok bilgiyi insanların hizmetine sunuyor. Daha sakin miyiz ve artık strese karşı daha dayanıklı mıyız? Ayrıca daha az agresifsiniz ve daha iyi konsantre olabiliyor musunuz?. Kendi yolunuzla ve iç huzuru bulmakla ilgili bir çok yazı birçok bilgi herkesin ilgisini çekiyor. Kendimizi bulmayı ve ruhumuzu bulmayı ne kadar da çok sevmişiz. Huzurumuzun kaynağını bulmayı ve bunu devamlı kılmanın yollarını artık öğrenip merak ediyoruz. Bununla ilgili bir çok yaşam koçu bir çok bilgiyi insanların hizmetine sunuyor. Evrenin bir sırrı olduğunu ve bu sırrın çekim yasasından geçtiğini düşünen milyonlarca insan var!Çekim yasasına inanan insanlara göre, herkesin hayatı evrene gönderdiği mesajla doğru orantıda ilerliyor. Hayatla, insanla, hayvanla aklınıza gelebilecek her şeyle enerjileriniz oranında iletişim kuruyor ve hayata geçiriyorsunuz. Peki bu enerji sadece olumlu düşünceyle mi mümkün oluyor? Yapılan araştırmalar bizlere birçok kanıt sunuyor. Pozitif insanlar ve negatif insanlar kimdir?Pozitif İnsanlar: Yaptıkları işlerde kişileri takdir ederler ve insanların kendilerini değerli hissetmelerini sağlarlar. Negatif İnsanlar: Bazı insanların yaptıklarının mecburi işler olduklarını düşünürler ve teşekkür etmezler.Yapılan araştırmalara göre, Amerikan Bilim Enstitüsü tarafından yapılan bilimsel bir araştırmaya göre, insanlar günde 65-70 bin düşünce düşünüyor ve bu düşüncelerin yaklaşık %95'i otomatik. Bu %95'in %95'inden fazlası negatiftir. Buna karşı yardımcı olan şey, bunun farkına varmak ve düşüncelerinizi her zaman artı-olmayan olarak kabul etmemek, eleştirel olarak sorgulamaktır. Pek çok alıştırma var, örneğin inançlarımızın, yani bir şeyin nasıl olduğu/olması gerektiğine dair fikrinizin daha fazla farkına varmak. Böylece kendinizi yavaş yavaş ondan kurtarabilir ve düşüncelerinizi olumluya çevirebilirsiniz.Pozitif düşünce yöntemleri sizlerin hayata karşı daima olumlu bir tutum içerisinde hareket edebilmenize olanak sağlamaktadır. Bu sizlerin yaşamış olduğunuz tüm olumsuzlukları bir kenara bırakarak daha mutlu ve sağlıklı bir hayat sürmenize olanak sağlamaktadır. Peki, pozitif düşünmek için ne yapılmalı? Hemen belirli bir kaç maddeyi sizinle paylaşalım.Kendinizi Kıyaslamaktan VazgeçinOlumsuz Düşünceleri Bir Kenara BırakınGülümsemeye Özen GösterinYardımsever Olmaya Çalışınİyi Bir İletişim KurunGeçmişinizden Ders ÇıkarınSevdiğiniz Etkinliklere YönelinŞükretmeyi UnutmayınSağlam Arkadaşlar EdininDaima Mutlu Olmaya ÇalışınYukarıda belirtmiş olduğumuz ana başlıklar sizlerin mutlu olabilmeniz için atacağı en önemli adımlardır. Bunları ve bunların içeriğinde yer alan diğer etkenleri göz önünde bulundurarak sizlerde pozitif bir şekilde hayatınızı sürdürebilirsiniz. Olumlu olmanın insanın ruhuna ve bedenine bir çok faydası olduğu kanıtlanmıştır. Bilim uzmanları bunları şöyle sıralamaktadır. Olumlu düşünmek vücudunuzdaki stres hormonu, kortizol seviyelerini azaltır. Azalan stres, kardiyovasküler hastalık ve diğer hastalıklara yakalanma riskinizi azaltır. Pozitif düşünmek bağışıklık sisteminizi güçlendirerek sizi hastalıktan ve hatta yorgunluktan korur. Olumlu düşüncelerle ilerleyen insanlar aşılması zor olan veya aşılamamış olanı, olumlu düşünmenin gücü ile iyileştirebilir. Örneğin; travmatik yaşantılar. Herhangi bir durumda, durumun olumsuz yönüne saplanıp kalmayı reddettikleri ve bir çıkış yolu arayıp peşinden gittikleri için, pozitif düşünen insanlar depresyon ve benzeri ruh sağlığı bozukluklarından daha az muzdariptirler.Pozitif insanlar daha üretken ve verimlidir. Pozitif düşünceler, büyük ölçüde negatif enerjinin ağır, karanlık hissinden sizi kurtarır. Bu nedenle günlük yaşamda daha üretken olma eğilimi gösterebiliriz.Pozitif düşünmek, daha zengin sosyal deneyimler kazandırabilir. Diğer insanlar doğal olarak neşeli, olumlu bir tutuma sahip olanlara çekilir. Olumlu insanlar daha iyi ilk izlenimler bırakır, bu da görüşmelerde, sosyal veya profesyonel karşılaşmalarda avantaj sağlar. Olumlu bir tavırla yaklaşıldığında sosyal ilişkiler daha güçlüdür. Pozitif olmak için bence herkesin yeteri kadar sebebi vardır. Ben uzman olmadan sadece nacizane tavsiyelerde bulunabilirim. Herkesin yaptığı iş herkesi pozitif yönde yükseltir umarım. Sevgiler.

14.04.2021

Kelime haznenizi genişletmek, bilmediklerinizi öğrenmek, farklı dünyalara dâhil olmak, yeni bakış açıları kazanmak…Okuma alışkanlığı kişinin bir gereksinim olarak algılaması sonucu okuma eylemini, yaşam boyu sürekli ve düzenli biçimde gerçekleştirmesidir. Kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için kazanmaları gereken önemli bir beceridir.Kelime haznenizi genişletmek, bilmediklerinizi öğrenmek, farklı dünyalara dâhil olmak, yeni bakış açıları kazanmak…Okuma alışkanlığı kişinin bir gereksinim olarak algılaması sonucu okuma eylemini, yaşam boyu sürekli ve düzenli biçimde gerçekleştirmesidir. Kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için kazanmaları gereken önemli bir beceridir.Bugün kitap okuma alışkanlığının amacı bilgi edinmek olmamalı. Bunları fazlasıyla internette bulmak mümkün bunun yerine kişinin düşünce dünyasına katkıda bulunacak kitaplar okunmalı. İnteraktif olması önemli değil, ama bu kitaplar roman, deneme, makale türünden kişiye bilgiden çok, fikir veren kitaplar olmalı. Her ne kadar roman bu kategoriye sokulamayabilirse de, kişinin düşünme sistematiğine katkısından dolayı tercih edilebilir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma tehlikesine karşı, işin bilgi kısmı kısayollardan (internet) mutlaka halledilmemeli. Kolay kazandığımız alışkanları çabuk kaybediyoruz çünkü, geri kalan kitap okumadaki tek amaç, fikir edinmek olmalı.
“Ağaç yaş iken eğilir” sözünden yola çıkacak olursak, bebeklik döneminde tanıştırılan kitaplar ile daha geç zamanlarda tanışılan kitapların kişi üzerindeki etkileri çok kolay bir şekilde ayırt edilebilmektedir.
Çocuklarla beraber nasıl sevebiliriz kitapları? İlk önce her fırsatta kitap okuyarak, Kütüphanelerin çocuk bölümlerini ziyaret ederek, evimizde 2  adet kütüphane yaptırarak çocuğumuz da kitaplarına yer açarak ilgisini kazanabiliriz. Teknolojinin en güzel yanlarını kullanarak daha zevkli ve pratik bir şekilde hayatımıza kombine ederek kullanabiliriz. 
Yürüyerek bir yere gitmek, spor yapmak, ev işleriyle uğraşmak… Bu tarz şeyler aslında zamanımızın belirli bir kısmını alıyor. Peki, aynı anda iki şey yaparak yani yaptığınız şeye ek olarak kitaplarla buluşarak zamanı daha verimli bir şekilde kullanabiliriz.
Sesli kitap uygulamaları ya da video platformları sayesinde daha fazla kitap bitirmek mümkün hale gelebiliyor! Üstelik “konuşan kitap” ya da “müzikli kitap” adlarıyla da anılan sesli kitaplarda çocuklarımızın farklı yaş gruplarına uygun, farklı türlerde, hatta dillerde kitapları dinleyebiliriz.
Tabiki ona en iyi örnek aile içinde olacağı için beraber okuma saatleri ayarlayabilirsiniz. Böyle bir teknoloji zamanında telefonlarınızı sessiz moda alarak ve televizyonları da kapatarak biraz teknoloji detoksu yaparak daha verimli kitap saatleri yaratabiliriz kendimize.
Çocuğa sözel anlatım gücü ve kelime yetisinin genişlemesi gibi faydalar sağlayan kitaplar; hayal dünyalarını ve evrene bakış açılarını direkt olarak etkiliyor. Bilimsel araştırmalar da bu konuyu desteklemektedir. Çocukların ilk kez karşılaşılan durumlar ya da olaylar, hiç gitmedikleri yerler veya hakkında fikri olmayan insanlara dair bilgiler kitap sayesinde gerçekleşiyor. Bu yönüyle kitaplar, çocukların düşünce becerilerinin genişlemelerine yardımcı olarak gelişimlerine katkıda bulunurlar. Kütüphanelere çocuklara beraber gitmek ve öyle bir dünyaya karışmalarını sağlamak çocuklarımızın okul hayatını da etkileyecektir.
En son 2019 yılında yapılan araştırmalarda dünyada en çok kitap okunan ilk 10 ülke arasında 6 Asya ülkesi, 4 Avrupa ülkesi yer alırken, her vatandaşın haftada ortalama 10 saatin üzerinde kitap okuduğu Hindistan, en çok kitap okunan ülke olarak dikkati çekti. Dünyada en çok kitap okunan ülke Hindistan olurken, bu ülkeyi sırasıyla Tayland ve Çin takip etti. Türkiye  haftada ortalama 5 saat 54 dakika kitap okuma süresiyle listenin 18'inci sırasında yer aldı.
Bu alışkanlığı edinmek zor, kaybetmek ise çok kolaydır.

Sevgiler

15.03.2023

Her şeyden önce yazıma 6 Şubat tarihinde ülkemizde yaşanmış olan büyük yıkımın üzüntüsüyle başlıyorum. Unutulması pek kolay olmayan bir Şubat ayı geçirdik. 10 ilimizi etkileyen ve 50 bin canımızın yok olmasına yol açan deprem herkesi derinden sarstı. Hayatta kalanların, zorlu sınavı hala devam ediyor. Bu üzüntünün derin olması ve her kesimden insanın birlik olması çok çok ayrı bir tebrik meselesi. Dünyanın ülkemizi kucaklaması ve insanlarımızın kendi çabaları ile birbirine tutunması insanlığımızı tekrar hatırlattı.Her şeyden önce yazıma 6 Şubat tarihinde ülkemizde yaşanmış olan büyük yıkımın üzüntüsüyle başlıyorum. Unutulması pek kolay olmayan bir Şubat ayı geçirdik. 10 ilimizi etkileyen ve 50 bin canımızın yok olmasına yol açan deprem herkesi derinden sarstı. Hayatta kalanların, zorlu sınavı hala devam ediyor. Bu üzüntünün derin olması ve her kesimden insanın birlik olması çok çok ayrı bir tebrik meselesi. Dünyanın ülkemizi kucaklaması ve insanlarımızın kendi çabaları ile birbirine tutunması insanlığımızı tekrar hatırlattı.
Ülkemizin deprem ülkesi olması bir gerçek. Herkesin bazen unuttuğu, bazen de acı olaylarla beraber hatırladığı unutamadığı doğal afet gerçeği. Bana göre çok büyük yaralar almamızın nedeni ülkemizin planlansız bir şekilde imar izninin olması. Yasalarımız var ama uygulamada yaşadığımız sıkıntılar çok büyük. Herkesin elini taşın altına koyması gerekirken, yapılan hatalar insanların ve doğanın büyük yaralar almasına neden oldu. Bu son dönemlerde yaşadığımız plansızlığın sonuçları bizi çok büyük üzüntülerle baş başa bıraktı. Bu olay geriye dönük düşünüldüğünde bir çok uzman tarafından çok şeyler söylendi ve yazıldı. Herkesin ortak yerde buluştuğu büyük bir planlamanın yapılması ve bu planlama çerçevesinde, ülkemizin geri kalan şehirlerinde yaşayan insanlarımızın, en azından  bundan sonra çok büyük kayıplar vermeden hayatlarını idame etmelerinin sağlanması mümkün olmalı artık.
Ülkemiz için kaçınılmaz olan deprem gerçeği ve depremle yaşama hedefi belirlendikten sonra bunu hayatımıza sokmak zaman alsa da olacaktır. Deprem bizim için çok acı bir örnek olarak kalmalı, fakat çabuk tükettiğimiz, unuttuğumuz bir olay olarak kalmamalı. Biz bunları geçmişte çok yaşamış olmamıza rağmen hala ağlıyor, üzülüyor ve maalesef ölüyoruz.
Bireysel olarak kendi hayatımızda ve kişisel ilişkilerimizde planlamaların zorluklarını aştığımızda bunların meyvelerini toplamak gayet kolay olacaktır. Malesef ki bazı olaylar ve bu olayların ardından kişisel olarak hedefler ve planlamalar yapmak zorundayız. Bu zorunluluklar muhakkak ki büyüdükçe ileride küçük mercilerden daha büyük mercilere  iletilecek ve hayatımız daha planlı olacaktır umarım. 
Dersler almak zorundayız.!Uzmanlara göre önlemleri önceden alan Japonya ile ABD, sonradan alan ve deprem ülkesi olmaktan çıkan Şili gibi ülkelerden çıkarabilecek tek sonuç bunun bir kader olmadığı, alınabilecek en büyük ders yönetmeliklere uygun bina planlaması ve onunla birlikte gelen denetim.
Türkiye'nin 'eli kulağında' denilen büyük Marmara depremi gibi ülke çapındaki onlarca potansiyel deprem için ise daha da geç olmadan birlikte harekete geçmesi gerekiyor...
Hedef Belirlemek Nedir?Kişisel gelişim uzmanları, başarılı iş adamları ve dünya tarihine yer etmiş bilim adamları yeni bir başlangıç yapmak ve istediğiniz alanda başarılı olmak için önce hedef belirlemek ve belirlenen hedeflere doğru çalışmak gerektiğine inanır. Bir hedefiniz olmadan, odağınızı veya yönünüzü belirlemeniz neredeyse imkansızdır. Hedef belirlemek, hayatınızın gidişatında daha kontrollü olmanızı kolaylaştırır. Ayrıca gerçekten başarılı olup olmadığınızı belirlemek için size iyi bir referans noktası sağlar. Hedef belirleme yöntemleri, ulaşmak istediğiniz hedefler hakkında dikkatlice düşünmenizi ve doğru kararlar vermenizi gerektiren zor ama keyifli bir süreçtir. Bir hedef olarak 10 kilo vermek istediğinizi fakat bu hedefi belirlerken süre, yöntem vb. konularda net olmadığınızı var sayalım. Hedefinizi dikkatli bir şekilde belirlemediğiniz için, ona ulaşma konusunda zorlanabilirsiniz. Bu da motivasyonunuzun düşmesine neden olabilir. Hedeflerinizi belirlerken yanlış yapmamak için hedef belirlerken nelere dikkat etmeliyiz? sorusunun cevaplarını ve hedef belirlemenin önemi anlamak oldukça önemlidir.
Bizim gibi ülkelerin bir an önce uzmanlar tarafından ifade edildiği gibi "Beklenmeyeni beklemeye her zaman hazırlıklı olmalıyız” ancak önlemi de unutmamak şart...Bunun üzerine hedeflerimizi ve planlarımızı yapmak zorundayız.

17.03.2021

Kadınların, daha önceden direnerek erkek egemenliğinin altında kalmamak için verdikleri onurlu mücadele diye tarihe yazıldı. Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler tarafından bu şekilde tanımlanmış olarak her yıl 8 Mart'ta kutlanan uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. Kadınların, daha önceden direnerek erkek egemenliğinin altında kalmamak için verdikleri onurlu mücadele diye tarihe yazıldı. Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler tarafından bu şekilde tanımlanmış olarak her yıl 8 Mart'ta kutlanan uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. 

Türkiye'de 8 MartTürkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi ile gerçekleştirildi. Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmedi. 1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı" ilan edildi. Türkiye de bu kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye'de "Kadın Yılı Kongresi" yapıldı.
Tarih yazan kadınların bütün umudu, dünya üzerinde ki bütün kadınların özgürce ve adil bir şekilde hayatlarını sürdürebilmeleriydi. Sizce kadınları bütün dünya üzerinde özgürce ve adil bir şekilde hayatlarını sürdürebiliyor mu? Kadınların insan olduğu unutuluyor mu? Taşradan modern hayatta dünya üzerindeki kadınlar kendilerini ifade edebiliyor mu? Sorular çok fazla ama en önemli olan İNSAN olabiliyor muyuz?
Ekonomi, kültür, aile, arkadaş çevresi, akrabalar, komşular vs. ne için, kim için kadınlarımız bu baskılara boyun eğmek zorunda kalıyor. Yaşadığımız şu global dünyada kadınlara ne kadar çok dikte ettirelen roller var.  Güzel olmak, zayıf olmak, becerikli olmak, zeki olmak sadece bunlardan popüler olanları her erkeğin aklında çeşit çeşit kadın modelleri var. Neden her zaman kadın modelleri olmak zorunda? Erkeklerinde güzel olması, becerekli olması, zeki olması da bekleniyor (beklenmeli). Kadını da bir insan olarak görmek hiçbir erkeği alçaltmıyor.. Erkek para kazandığında çok kolay bir şekilde ben birçok şeyi yapıyorum senin için çalışıyorum deme hakkına sahip oluyor. Kadını mutfağa koyarak ondan daha verimli olmasını kimse bekleyemez..
Kadınların hayatlarında ki duvarları yıkmak için daha mücadeleci bir şekilde hayatın içinde kendilerine sağlam temeller atmaları gerekmektedir. "Bir erkeği eğitirseniz, bir adamı eğitirsiniz. Bir kadını eğitirseinz, bir kuşağı eğitirsiniz. Brigham Young" 
Bu cümle dünyamızda ve bireysel hayatımızda ne kadar da çok şey ifade etmektedir. Kadınların dünyayı daha güzelleştirdikleri küçücük evlerimizdeki annelerimizden feyz alarak görebiliriz.. Bizim için değerlerini kelimelere dökmemiz bile zor gelebilirken.
"Kadındır yapamaz,, bu kelimeyi silen çok fazla başarılı kadın var dünya üzerinde... Bu kadınların sayısının artması umuduyla. Kadını erkekten ayırmak onu yok saymak kabul edilmemeli. İnsanların bunu sadece bir gün olarak hatırlamaması gerek malesef... Kadın ve kadın hakları sadece 8 Mart`a sığdırılmamalı. Hayatımızda onlara kocaman yer ve yerler açmak gerekmektedir. Hayat hep birlikte güzel.
Sıkışmış kalıplardan kurtulmak dileğiyle. Sevgiler

15.02.2023

Geleneksel bir bit pazarında veya bit pazarında çoğunlukla kullanılan şeyler satılır. Ancak kullanılmış malların pire ile ortak noktası nedir? Her halükarda, "bit pazarı" teriminin kökeni kesin olarak açıklığa kavuşturulamaz belki.Geleneksel bir bit pazarında veya bit pazarında çoğunlukla kullanılan şeyler satılır. Ancak kullanılmış malların pire ile ortak noktası nedir? Her halükarda, "bit pazarı" teriminin kökeni kesin olarak açıklığa kavuşturulamaz belki.
Geleneksel kani, terimin Fransızcadan geldiği yönündedir. Ren Nehri nin karşısındaki komşularımızda ikinci el pazarlarına "Marché aux Puces" denir - bu da "bit pazarı" ile aynı anlama gelir.
Fransa'daki piyasaların kökeninin iki versiyonu hayran ve uzman çevrelerde dolaşıyor. Orta Çağ'ın sonlarından beri, Paris'te paçavra (eski ürünler)  satıcılarının zenginlerin yıpranmış kıyafetlerini satın alıp onlarla ticaret yapması yaygındı.
Ancak o zamanki hijyen koşulları hala arzulanan çok şey bıraktığından, atılan gardıropta pire bulunması alışılmadık bir durum değildi. Özellikle büyük bir pire vebasından sonra, flohmarkt cılar, Fransa'nın ilk "bit pazarının" 1890 civarında kurulduğu Paris'in kuzeyine gönderildi.
Diğer bir anlatımda ise bazı kişiler bu küçük zararlılarla daha az ilgilendiler. Görünüşe göre, 1880 civarında, kimliği belirsiz bir adam, Paris sokaklarındaki ıvır zıvır karmaşası ve pek çok insan karşısında, burasının bit pazarına benzediğini söyledi.
Bu varyanta inanıyorsanız ya da bu varyant daha çok mantıksal geldiyse, ilk bit pazarları 1880 ile 1900 yılları arasında Paris'in hemen dışındaki Saint-Ouen komününde gelişti. Geceleri, ilk hurdacılar başkalarının artık istemediği şeyleri aramak için sokaklara çıktılar.
Zamanla, Saint Ouen belediye başkanı 1885'te hurda satıcılarına pazarları için kalıcı bir yer tahsis edene kadar, kullanılmış mallarını hep aynı yerlerde sattılar.
Konsept, Paris'in diğer bölgelerinde hızla benimsendi. Bugün "Les Puces de Paris Saint-Ouen" dünyanın en büyük antika bit pazarlarından biridir.
Fransa ile birlikte Belçika, bit pazarlarının geleneksel menşe ülkesi olarak kabul edilir. İlk önce sözde "brocanteurs" (hurda satıcıları) pazarları vardı. En güzel ve en eski pazarlardan biri Brüksel'deki "Place du Jeu de Balle"de dir.
Klasik bit pazarları ve Trödelmarkte ler bugün hala varlığını sürdürmekte. Orada her türlü kullanılmış şeyi bulabilirsiniz.
Bazen bir şey satın aldığınızda, satın aldığınız nesnenin geçmişini de alırsınız. Çünkü geleneksel bit pazarında her öğenin kendi hikayesi vardır. Burada her şey tarihin etrafında döner. Bu nedenle, burada her zaman farklı dönemlerin ruhunun izini sürmek mümkündür.
Bit pazarı ile hurda satıcıları (Trödelmärkte) arasındaki fark nedir?Bir bit pazarı (aynı zamanda Trödelmarkte), orjinal anlamda, kullanılmış eşyaların özel kişiler tarafından diğer özel kişiler için sunulduğu bir pazardır. Bit pazarı, adını muhtemelen sunulan tekstillerde pire olduğu fikrine borçludur.
Bit pazarında değerli olan nedir?Bunlara eski dikiş makineleri ve kameralar dahildir. Kameralar ve dikiş makineleri çok yaygındır ve nadiren çok değerlidir. Madeni paralar da her zaman çok değerli değildir.
Bit pazarlarında en çok ne satılır?Bit pazarında çok çeşitli ev eşyaları var. İyi korunmuş, yüksek kaliteli kaplar ve konserve kavanozları gibi pratik ürünler özellikle iyi satar.
Viyana da ki en ünlü Flohmarktlardan biri am Naschmarkt Kettenbrückengasse de. 
Burada Antikacılar, öğrenciler, paçavra koleksiyoncuları, aklınıza gelebilecek her şeyi Kettenbrückengasse'de satar. Bitpazarı aynı zamanda gerçek bir "yerli" hissi uyandıran pitoresk bir fotoğraf çekimi için mükemmel bir yerdir, çünkü burada dünyanın her yerinden ve hayatın her kesiminden insanlarla tanışırsınız.

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren