11.06.2025

Artık her sabah haberleri açtığımızda sadece siyaset ya da ekonomi konuşulmuyor. İklim krizi, sürdürülebilirlik, karbon salınımı gibi kavramlar da hayatımızın tam ortasında. Hatta bazen elimizde kahvemizle balkonumuzdan dışarı bakarken bile düşünüyoruz: “Ben bu dünyaya nasıl bir iz bırakıyorum?”Artık her sabah haberleri açtığımızda sadece siyaset ya da ekonomi konuşulmuyor. İklim krizi, sürdürülebilirlik, karbon salınımı gibi kavramlar da hayatımızın tam ortasında. Hatta bazen elimizde kahvemizle balkonumuzdan dışarı bakarken bile düşünüyoruz: “Ben bu dünyaya nasıl bir iz bırakıyorum?”Avusturya gibi çevre bilinci yüksek bir ülkede yaşıyor olmak, bu tür soruları daha sık sormamıza neden oluyor. Ama bireysel farkındalık yetmiyor. Hukukun ve devlet politikalarının da bu değişime ayak uydurması şart. İşte tam bu noktada Avusturya’daki çevre hukukundaki değişiklikler ve yeşil bina teşvikleri devreye giriyor. Bu yazıda sadece yasal düzenlemeleri değil, bu düzenlemelerin hayatımıza nasıl dokunduğunu ve aslında hukukun nasıl bir toplumsal dönüşüm aracı olduğunu konuşmak istiyorum.
Hukuk Neden Bu Kadar Önemli?İtiraf edeyim: Hukukla ilk ilgilenmeye başladığımda çevre hukuku bana biraz az bilinen ve çok konuşulmayan bir alan gibi gelmişti. Ama zamanla fark ettim ki, doğayı korumak için sadece iyi niyetli bireyler yetmez. Yasalarla desteklenmeyen her ideal, bir noktada buharlaşıp gidiyor.Avusturya’da çevre hukukunun anayasaya kadar uzanan bir temeli var. Bu çok kıymetli. Çünkü devlet, çevrenin korunmasını yalnızca bir politika tercihi değil, bir anayasal görev olarak görüyor. Ancak bunun sahaya nasıl yansıdığı da en az bu ilke kadar önemli.
Yeşil Bina Ne Demek? Moda mı, Zorunluluk mu?Yeşil bina deyince birçok kişinin aklına tasarım harikası, pahalı, cam cepheli yapılar geliyor. Ama aslında konu çok daha derin. Bir binanın “yeşil” olması; enerji tüketimini azaltması, geri dönüştürülebilir malzeme kullanması, su tasarrufu sağlaması ve genel olarak çevreye minimum zarar vermesi anlamına geliyor.Bugün Avusturya’da, özellikle Viyana’da, bu tür projelere ciddi teşvikler veriliyor. Örneğin, yeşil çatı uygulamaları için metrekare başına 150 Euro’ya kadar destek sunuluyor. Viyana Belediyesi, cephe yeşillendirmesi için 5.000 Euro’nun üzerinde hibe sağlıyor. 
Kulağa güzel geliyor değil mi?Ama bir hukukçu gözüyle şunu da sormalıyız: Bu teşvikler herkese eşit mi ulaşıyor? Kentsel dönüşüm projelerinde düşük gelirli ailelerin bu desteklerden ne kadar faydalanabildiğini biliyor muyuz? İşte bu noktada çevre hukuku sadece doğayı değil, adaleti de korumak zorunda.
Eyalet-Eyalet Değişen Bir SistemAvusturya’nın federal yapısı, birçok alanda olduğu gibi çevre hukukunda da kendini gösteriyor. Eyaletler kendi sübvansiyon sistemlerini kurabiliyor. Bu, yerel ihtiyaçlara uygunluk açısından güzel bir esneklik sunsa da, yatırımcılar ve vatandaşlar için kafa karıştırıcı bir tabloya neden olabiliyor.Mesela bir projeye Tirol’de onay almakla Viyana’da almak arasında büyük farklar olabilir. Hatta kimi zaman aynı proje bir eyalette destek alırken diğerinde engellenebilir. Bu da çevre politikalarının “tutarlılığı” açısından ciddi bir sorun.Bir köşe yazısı olarak açıkça söylemeliyim: Çevre hukuku sadece çevreyle ilgili değildir; aynı zamanda yönetim kalitesiyle de ilgilidir. Yasaların sade, şeffaf ve erişilebilir olması gerekir. Hukuk insanı olarak bizim görevimiz, bu alanlardaki eksiklikleri cesurca dile getirmektir.
Ahşap Binalar ve Hukukun Yeni GözdesiAvusturya’nın bu alandaki en dikkat çekici yeniliklerinden biri de ahşap yapıların teşviki. Ahşap, yenilenebilir bir kaynak olması ve düşük karbon salımı sayesinde çevreci bir malzeme olarak öne çıkıyor. Viyana’da yapımı süren 84 metrelik ahşap gökdelen, bu anlamda bir sembol haline gelmiş durumda.Ancak burada da hukuki bir soru ortaya çıkıyor: Yangın güvenliği gibi teknik detaylar yeterince iyi düzenlenmiş mi? Sadece çevreci olmak yetmez; güvenli olmak da gerekir. Yani çevre hukukunun teknik hukukla el ele çalışması şart.
Kiralama Hukuku ve Yeşil DönüşümŞimdi biraz da işin ekonomik boyutuna bakalım. Yeşil binalar çoğu zaman “lüks” projeler gibi algılanıyor. Ama sürdürülebilirlik bir elitist ayrıcalık değil, bir yaşam hakkı olmalı. Bu yüzden kiralama hukukunun da çevreci projeleri destekleyecek şekilde reforme edilmesi gerekiyor.Bugün birçok teşvik, bina sahiplerine veya büyük yatırımcılara yönelik. Kiracılar ise sürecin dışında kalabiliyor. Oysa bir apartman binasında enerji verimliliği varsa, bu sadece mülk sahibinin değil, orada yaşayan herkesin yararınadır. O halde teşviklerin de adil ve kapsayıcı olması gerekmez mi?
Peki Ya Bireyler? Bizim Sorumluluğumuz Nerede Başlıyor?Bu noktada şunu da sormak gerek: Her şeyi devletten mi bekleyeceğiz? Hayır, bireyler olarak biz de rol almalıyız. Oturduğumuz binada enerji tasarrufu sağlıyor muyuz? Geri dönüşüm kutularını doğru kullanıyor muyuz? Yeni bir ev alırken sadece “manzara”ya mı bakıyoruz, yoksa binanın enerji sınıfını da dikkate alıyor muyuz?Çevre hukuku, bireysel farkındalıkla beslenmeli. Yasalar ne kadar güçlü olursa olsun, toplumsal bilinç olmadan gerçek bir dönüşüm mümkün değil. Ama aynı şekilde, bireysel iyi niyetin yasal destek olmadan etkisi sınırlı kalır.
Yeşil Hukuk, Yeşil UmutAvusturya, çevre hukukunda Avrupa’nın örnek ülkelerinden biri olma yolunda ilerliyor. Yeşil bina teşvikleri, sürdürülebilir şehircilik ve enerji verimliliği gibi alanlarda ciddi adımlar atılıyor. Ancak bu sürecin adil, erişilebilir ve şeffaf olması çok önemli.Bence artık hukuk sadece sorun çözen bir araç değil, geleceği şekillendiren bir vizyon haline gelmeli. İklim krizi gibi küresel bir sorun karşısında hukukun susma lüksü yok. Biz hukukçular da sadece geçmişin kurallarını değil, geleceğin yaşam biçimini savunmalıyız.Çünkü bu dünya hepimizin. Ve bu dünyayı korumak, sadece bir doğa meselesi değil; aynı zamanda bir insanlık meselesi.

Ausgabe: 284 / 11.06.2025 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 09.07.2025
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren