Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

14.02.2024

Bugün 6.Şubat.2024, geçen yıl yaşadığımız ve binlerce canımızı kaybettiğimiz facianın yıl dönümü. Bu vesile ile depremde  tüm hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah tan rahmet ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.Bugün 6.Şubat.2024, geçen yıl yaşadığımız ve binlerce canımızı kaybettiğimiz facianın yıl dönümü. Bu vesile ile depremde  tüm hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah tan rahmet ve yaralılara da acil şifalar diliyorum. Deprem ve alınması gereken tedbirler ayrı bir konu. Bugün farklı bir mesele üzerinde durmak istiyorum. Hayat  hep düz gitmiyor, iniş ve çıkışlı, her gün dolup boşalıyor, aydınlık ve karanlık tarafları var. Geçen ay almanların efsanevi futbolcusu Franz Beckenbauer de 78 yaşında aramızdan ayrılmıştı. Bir zamanlar “Kaiser”lakabı ile anılan ünlü  futbolcu son haftalarda yatağa bağımlı hale gelmiş ve ilerleyen parkinson hastalığı nedeniyle hayata veda etmişti. Efsane futbolcu 2015 yılında da oğlu Stephan ı 46 yaşında toprağa vermenin derin üzüntüsünü yaşamıştı.
Maalesef Franz Beckenbauer in çevresindeki kalabalıklar, ünü şöhreti , sahip olduğu mülk onu teselli etmeye yetmedi. Son dönemini kalabalıklardan uzak sade ve münzevi bir hayat sürerek geçirdi.
Tabii insan sosyal bir varlık olarak toplum hayatına girmeli, eşi dostu çevresi olmalı, ihtiyaçlarını gidermeli, bir meslek edinip işe yaramalı ama çok hızlı akıp giden hayatın içinde kendini kaybetmemeli. Diğer taraftan kalabalıklar, gürültülü ortam, yüksek binalar, geçim kavgaları, savaşlar, dünyanın baş döndürücü bir hızla ilerlemesi düşünmememize perde olmamalı. Şairin dediği gibi “Ben kimim ve hal neyin nesi?” sorusunu kendimize sorup cevap aramalıyız. 
Sonuçta insan bu dünyaya yalnız geliyor, kendi iç aleminde yalnız yaşıyor. Hayatı tükenip kabre girdiğinde de tek başına kalacak ve  ömrünün hesabını da tek başına verecektir. Bu herkes için kaçınılmaz akıbet!
Bu durumda akıllı insan geleceği bugünden görüp tedbir alan, hayatına anlam katan fikirlerinin sağlamlığını denetleyebilen ve hayat tarzını bu dengeye göre düzenleyen insandır. 
İçinde yaşadığımız toplumda çoğu insanlar maddeyi, menfaati, siyaseti, futbolu, dedikodu ve magazini  ön planda tutuyorlar. Ahlak, fazilet ve hayatın anlamı çok geri planda kalıyor. Oysa insan Yaratıcısı tarafından tüm varlıklar içerisinde en müstesna bir konuma getirilmiş, ona ilim, irade, bilinç, kudret, işitme, görme cihazları takılarak ayrıcalıklı bir yere oturtulmuştur. Geçici misafirlik sürecinde onun her ihtiyacına cevap verilmiş. Dünya onun için dönüyor, içindekiler ona hizmet ediyor, güneş her gün onun için doğup batıyor, arılar onun için bal yapıyor, koyunlar, keçiler onun için süt veriyor. Meyve ağaçları kendileri çamur yiyerek dalları ile  içi vitamin dolu bin bir çeşit meyveyi ambalajlı şekilde ona uzatıyorlar.
Düşünelim; kısa bir otobüs yolculuğunda şoför şayet virajı biraz hızlı dönse, ya midemiz bulanıyor, ya da sarsılıyoruz. Ama içinde yaşadığımız dünya milyonlarca yıldan beri güneşin etrafında dönerken bizi ve içindekileri savurmuyor, yörüngesini şaşırmıyor. Aniden hızlanıp içindekileri dışarı atmıyor. Bizler oturduğumuz mekana göre kışın ısınmak için önceden hazırlık yapıyoruz. Oysa güneş dünyayı bir saniye ısıtmak için milyonlarca ton hidrojen atomunu helyuma çeviriyor. Vazifesini hiç aksatmıyor, her gün milyonlarca kilometre uzaktan bize ısısını ve ışığını gönderiyor bunu yaparken zararlı ışınlar atmosferin ozon tabakasında yutuluyor, böylelikle ışınlar yeryüzündeki canlılara  zarar vermiyor.

Eğer güneş dünyaya biraz daha yakın olsa okyanuslardaki sular fokurdamaya başlar, biraz uzak olsa soğuktan donardık. Dünya biraz daha hızlı dönse denge bozulurdu. Yani hiçbir şekilde hayat olmazdı. 
Günümüzde teknolojinin hızlı ilerlemesi, dijital dünya insana kendini unutturdu. Çok şey değişti. Ama ölüm gerçeği değişmiyor, insan dün acizdi bugün yine aciz. Ölüm karşısında çaresiz, gözle görülemeyecek kadar küçük bir mikroba yeniliyor. Deprem, doğal afetler ve hastalıklara karşı güçsüz. Dünya yine aynı kanunlarla faaliyetini devam ettiriyor. Yaprak yine yeşil, kar beyaz, aslan yine vahşi, koyun yine uysal…
Ne insanlar başıboş, ne de bu alem sahipsiz, bütün gelenleri bir getiren, bütün gidenleri de bir götüren var.
Güneşin doğuşu ve batışı, gece ve gündüzün oluşumu, mevsimlerin birbiri arkasına gelmesi, kelebeğin kanadındaki nakışlar, arıların bal yapması kendi kendine olmuyor. Olup bitenin arkasında sonsuz güç kudret ilim ve irada sahibi biri var. Güneş de ay da yıldızlar da , insanlar da o kudrete mahkum.
Balıklara yüzmesi için yüzgeç, kuşlara uçması için kanat takan, yıldızları durduran, gezegenleri döndüren o.
İnsan dünyada iman, ibadet ve iyilik yapmakla görevlidir. Yüce kitabımız: ”İnsan kendisinin başıboş bırakılıp yaptıklarından hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyor?” buyuruyor. (Kıyamet suresi 37. Ayet) Merhum Necip Fazıl ne güzel özetlemiş:… Ayırıp o genç adam uzansa yatağına Yerleştirse başını iki diz kapağına Soruverse ben neyim ve bu hal neyin nesi Yetiş yetiş hey sonsuz varlık muhasebesi…

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren